17 Ekim 2006

16 ADLİ PSİKİYATRİ

16

ADLİ PSİKİYATRİ

ADLİ PSİKİYATRİNİN TANIMI

Adli Psikiyatri; klinik psikiyatri, nöroloji, adli bilimler, hukuk, kriminoloji (suç bilimi), psikoloji ve sosyoloji gibi birçok bilim dalının tıbbi bakış ve bilimsel objektiflik sınırları içinde kaynaşmasından oluşmuş bir bilim dalıdır.

Gerek ayaktan muayene ile gerekse gözlem altındaki bir olguda, adli psikiyatrik problemi çözebilmek için, olayı oldukça geniş bir spektrumda, objektif, önyargısız, gelişmiş tıbbi literatüre uygun kriterlerle hukuki platforma uygun bir şekilde değerlendirmek gerekir. Bu da medikal bilgiler kadar hukuki bir bilgiye de ihtiyaç gösterir.

Hukuk Devletinde toplumun huzuru yasalar tarafından korumaya alınmıştır. Toplumdaki fertlerin, herhangi bir kimsenin davranışı yüzünden tehdit altında kalması durumunu suç olarak değerlendiren kanun koyucu, bu durumu yasalaştırır ve uygulayıcılar vasıtasıyla o suç için öngördüğü cezanın tatbik edilmesini emreder. Her suça karşı belli bir ceza öngörülür ve cezalandırmanın yöntemi ve süresi ilgili kanunlarda belirtilir.

Ceza, bu suç sayılan davranışın ortaya çıkmasını engellemek amacıyla alınan tedbirlerden biridir. Ceza uygulamasının nedeni, caydırıcılık, ıslah etme ve toplumu suç işleyene karşı korumadır.

Kanun koyucu, suç ve uygun cezaları tanzim ederken gereken esasları, kamu vicdanını göz önüne alarak belirler. Islah etme, ibret vererek caydırıcı olma ve toplumu suçludan koruma esasları olmayan hiçbir ceza yürürlükte olamaz ve bu amaçlar gözetilmiyorsa o kişiye ceza uygulanamaz. Örneğin, manavdan bir elmayı izinsiz olarak alan 7 yaşındaki bir çocuk için, şekil olarak hırsızlık suçu oluşmuştur. Ancak o çocuk için, işlediği suçun karşılığı olan cezanın uygulanması toplumun diğer bireyleri için caydırıcı ve ibret verici olmaması, hapis cezasının uygulanması toplumun diğer bireyleri için caydırıcı ve ibret verici olmaması, hapis cezasının ıslah edici vasfı bulunmaması ve bu tür bir suçu işleyen suçlu 7 yaşındaki bir çocuktan, toplumu hürriyeti kısıtlayan bir ceza ile korumaya gerek olmaması nedeniyle kanunda yazan cezaları uygulama yoluna gidilmez.

Benzer bir durum, mental olarak sağlığı yerinde olmayan ve/veya mental olgunluk açısından yeterince gelişmemiş bireyler için de geçerlidir. Kronik bir şizofreni hastasının hezeyanlarının tesiriyle bir suçu işlemesi halinde, örneğin bir kişiyi öldürmesi durumunda, kişinin hastalığı nedeniyle hürriyeti kısıtlayıcı cezadan yeterince anlam çıkararak ıslah olması düşünülemez.

Toplumu suçludan korumak mantığı ile, o kişiyi kanunun öngördüğü temel tıbbi şartlar içindeki bir süre için, zorunlu olarak tedavi göreceği bir kurumda tutulması ve tedavi görmesi sağlanır. O halde, Kanun koyucunun önümüze iki temel kaideyi çıkardığını görüyoruz.

Birincisi yaş kriteri, ikincisi ise mental olgunluk düzeyi ve/veya mental sağlık. Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Türk Medeni Kanunu (TMK), bu iki temel kriter içinde kanuni durumun değerlendirilmesini bilirkişilerden talep etmektedir.

TCK’ NA GÖRE CEZAİ SORUMLULUK

Yaş kriteri, sadece suç işleyen kimseler için değil aynı zamanda suçun mağduru olma durumunda da kullanılmaktadır. Yani belli bir suçun belirli bir yaşın altındaki kimselere karşı işlenmesinde; mesela ırza geçme suçunun bir erişkine karşı işlenmesiyle bir küçüğe karşı işlenmesi arasında; cezai yaptırım açısından ağırlaştırıcı bir fark vardır.

BİR KİŞİNİN İŞLENEN SUÇUN FAİLİ OLMASI DURUMUNDA:

Aşağıdaki tabloda tanımlanan yaş kriterleri çerçevesinde bir değerlendirme yapılır.

YAŞ

DÖNEMİ

DOĞUM

12 YAŞ SONU

13 YAŞ BAŞI

15 YAŞ SONU

16 YAŞ BAŞI

18 YAŞ SONU

19 YAŞ BAŞI

ÖLÜM

CEZAİ SORUMLULUK

KOŞUL-1

KOŞUL-2

KOŞUL-3

KOŞUL-4

KOŞUL-1: (TCK’ nun 31/1. maddesi)

· Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur.

· Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.

KOŞUL-2: (TCK’ nun 31/2. maddesi)

· Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların, Fiili işlediği sırada, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilmesi veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin (algılama-yönlendirme yetisi = farik mümeyyizlik) yeterince gelişmiş olup olmadığına bakılır.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisinin varlığı halinde, bu kişiler hakkında, suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan oniki yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde yedi yıldan dokuz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte ikisi indirilir ve bu halde her fiil için verilecek hapis cezası altı yıldan fazla olamaz.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisi yeterince gelişmemiş olması halinde, ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

KOŞUL-3:

· Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında, Fiili işlediği sırada, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilmesi veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin (algılama-yönlendirme yetisi = cezai sorumluluk) yeterince gelişmiş olup olmadığına bakılır.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisinin varlığı halinde, suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde ondört yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu halde her fiil için verilecek hapis cezası sekiz yıldan fazla olamaz. (TCK’ nun 31/3. maddesi)

· Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur (TCK’ nun 32/1. maddesi)

· Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir(TCK’ nun 32/2. maddesi)

KOŞUL-4:

· Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmuş olan kişiler hakkında, fiili işlediği sırada, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilmesi veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin (algılama-yönlendirme yetisi = cezai sorumluluk) yeterince gelişmiş olup olmadığına bakılır.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisinin varlığı halinde, suça karşı tam ceza sorumluluğu vardır.

· Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur (TCK’ nun 32/1. maddesi)

· Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir(TCK’ nun 32/2. maddesi)

İŞLENEN SUÇUN FAİLİNİN SAĞIR-DİLSİZ OLMASI DURUMUNDA :

Sağır ve dilsizlerin ise, toplum içersindeki mental gelişimlerinin daha geri kalacağı düşünüldüğü için, yaş sınırları TCK’ nun 33. maddesinde ele alınmış ve aşağıdaki tablo ortaya çıkmıştır.

YAŞ

DÖNEMİ

DOĞUM

15 YAŞ SONU

16 YAŞ BAŞI

18 YAŞ SONU

19 YAŞ BAŞI

21 YAŞ SONU

22 YAŞ BAŞI

ÖLÜM

CEZAİ SORUMLULUK

KOŞUL-5

KOŞUL-6

KOŞUL-7

KOŞUL-8

KOŞUL-5: (TCK’ nun 33 ncü maddesi ile ilintili 31/1. maddesi)

· Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsiz çocukların ceza sorumluluğu yoktur.

· Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.

KOŞUL-6: (TCK’ nun 33 ncü maddesi ile ilintili 31/2. maddesi)

· Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin, Fiili işlediği sırada, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilmesi veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin (algılama-yönlendirme yetisi = farik mümeyyizlik) yeterince gelişmiş olup olmadığına bakılır.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisinin varlığı halinde, bu kişiler hakkında, suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan oniki yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde yedi yıldan dokuz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte ikisi indirilir ve bu halde her fiil için verilecek hapis cezası altı yıldan fazla olamaz.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisi yeterince gelişmemiş olması halinde, ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

KOŞUL-7:

· Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında, Fiili işlediği sırada, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilmesi veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin (algılama-yönlendirme yetisi = cezai sorumluluk) yeterince gelişmiş olup olmadığına bakılır.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisinin varlığı halinde, suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde ondört yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu halde her fiil için verilecek hapis cezası sekiz yıldan fazla olamaz. (TCK’ nun 33 ncü maddesi ile ilintili 31/3. maddesi)

· Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur (TCK’ nun 33 ncü maddesi ile ilintili 32/1. maddesi)

· Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir(TCK’ nun 33 ncü maddesi ile ilintili 32/2. maddesi)

KOŞUL-8:

· Fiili işlediği sırada yirmibir yaşını doldurmuş olan sağır ve dilsizler hakkında, Fiili işlediği sırada, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilmesi veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin (algılama-yönlendirme yetisi = cezai sorumluluk) yeterince gelişmiş olup olmadığına bakılır.

· İşlediği fiile karşı algılama-yönlendirme yetisinin varlığı halinde, suça karşı tam ceza sorumluluğu vardır.

· Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur (TCK’ nun 33 ncü maddesi ile ilintili 32/1. maddesi)

· Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir(TCK’ nun 33 ncü maddesi ile ilintili 32/2. maddesi)

ALGILAMA-YÖNLENDİRME YETİSİ (= FARİK VE MÜMEYYİZLİK=)

12 yaşının altındaki küçüklere, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilme veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemesi nedeniyle, işlediği suçlardan dolayı bir ceza verilmez. Ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir ve ebeveyn hakkında belli yaptırımlara başvurulur. Bu kural 15 yaşını doldurmamış sağır-dilsiz çocuklar için de geçerlidir. Uygulanacak güvenlik önlemlerine TCK’ nun 56. maddesinde yer verilmiştir.

TCK MADDE 56: (ÇOCUKLARA ÖZGÜ GÜVENLİK TEDBİRLERİ)

Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin neler olduğu ve ne suretle uygulanacakları ilgili kanunda gösterilir.

Bu konuda düzenlenmesi planlanan yasada aşağıdaki hükümlerin yer alması beklenmektedir:

1. Suça sürüklenmiş çocuk, eğitimine devam edebilmesi için, bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirilir;

2. Beden veya ruh sağlığının bozuk olması durumunda, bir sağlık kuruluşunda tedaviye tabi tutulur; bir meslek veya sanat icrasına yönelik olarak gördüğü eğitimi tamamlaması durumunda, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek ve sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılabilir.

3. Hakim, hakkında güvenlik tedbirlerine karar verdiği çocuğa rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirir. Bu kişi, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak çocuğa öğütte bulunur, yol gösterir ve eğitimine yardım eder; çocuğun kanuni temsilcisi ve eğitiminden sorumlu olan kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; çocuğun gelişimi, eğitim durumu ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hakime verir.

4. Güvenlik tedbirinin süresini hakim belirler. Hakim, tedbir uygulaması sırasında çocuğun gelişimini ve davranışlarını göz önünde bulundurarak, belirlediği süreyi değiştirebilir.

5. Güvenlik tedbiri uygulaması, en geç ilgilinin onsekiz yaşını doldurmasıyla sona erer.

6. Mahkeme, ana ve babanın velayet yetkilerini kötüye kullanmaları veya velayetle ilgili görevlerini kasten ihmal etmeleri nedeniyle suç işleyen çocuk üzerindeki velayet hakkının kaldırılmasına ve vasi tayinine karar verebilir. Vasinin, çocuğun yanına yerleştirildiği aile bireylerinden biri veya eğitim gördüğü kurum bünyesinde görevli olmasına özen gösterilir. Bu durumda mahkeme, ana ve babanın ekonomik durumlarını göz önünde bulundurarak, suç işleyen çocuk lehine bir nafakaya da hükmedebilir. Hükmedilen nafaka, çocuğun eğitim ve barınma harcamalarında kullanılmak üzere vasisine verilir.

7. Güvenlik tedbiri veya denetim süresi içinde, güvenlik tedbiri veya denetim süresinin sona ermesi ya da cezanın infazının tamamlanması halinde; çocuğun velayeti, içinde bulundukları sosyal ve ekonomik şartlar göz önünde bulundurularak, ana ve babanın her ikisine veya birine geri verilebilir.

8. Ana ve babanın nafaka yükümlülüğü, çocuğun onsekiz yaşını tamamlamasına kadar devam eder. Ancak, güvenlik tedbiri veya denetim süresi daha önce sona erer ya da cezanın infazı tamamlanırsa, nafaka yükümlülüğü kendiliğinden kalkar.

TCK’ nun 31/2., 33. maddeleri ve Türkiye Çocuk Mahkemeleri Kanunu’ nun (TÇMK) ilgili maddelerinde 16 yaşının altında ve 12 yaşının üstünde olan çocukların suç işlemesi halinde, “işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilip, algılayamayacağı; davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip, gelişmediği” diğer bir deyişle “suçun anlam ve sonuçlarını fark ve temyiz edebilme kabiliyetinin bulunup, bulunmadığı” sorgulanacaktır.

Bir çocuğun işlediği işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilip, davranışlarını ona göre yönlendirme yetisinin varlığının veya diğer bir deyişle suçun farik ve mümeyyizi olduğunun kabul edilebilmesi için; çocukta, işlediği suçun anlam ve sonuçlarını ayırdedip anlamasına mani olacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı, zeka geriliği veya çocukluk devresi psikiyatrik sendrom arazı saptanmamış olması gerekmektedir. Ayrıca suçun tipi ve işleniş şekli, çocuğun suç öncesi-sırası- sonrası tutum ve davranışları, kendisini savunma mantığı, çocuğun kognitif zeka gelişmesi ve sosyo-kültürel olgunluğa erişip erişmediği değerlendirilmelidir.

Herhangi bir akıl hastalığı veya zeka geriliği bulunmasa bile, bir çocuğun eyleminin suç teşkil ettiğinin bilincinde olmadığı veya suçun işlenişi sırasında içinde bulunduğu bazı şartlar nedeniyle eylemin suç niteliğini ve sonuçlarını tam bir açıklık içinde idrak ve temyiz edemeyeceği kanaatine varılırsa, çocuğun suçun farik ve mümeyyizi olmadığı yani suçun anlam ve sonuçlarını algılayamayacağı ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği kararına varılabilir.

12 yaşını bitirmiş ve 16 yaşından gün almamış durumdaki küçüklerde cezai yaptırım uygulanıp, uygulanmaması, “çocuğun işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilip, algılayamayacağı ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip, gelişmediği” hususunda verilecek karara bağlıdır. Aynı işlem, 15 yaşın bitirmiş ve 19 yaşından gün almamış durumdaki sağır –dilsiz çocuklar için de geçerlidir.

Eğer, çocuğun işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacağı ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği şeklinde bir karara varılmışsa, TCK’ nun 56. ve 57 maddelerinde tanımlanan yaptırımlar, bu çocuklar için de uygulanacaktır.

Ancak verilen karar, çocuğun işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabileceği ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliştiği şeklindeyse, uygulanan cezai yaptırım, aynı suçu işleyen erişkinlere göre belirli oranda daha düşük olacak ve bu yaptırım, hürriyeti bağlayıcı cezalar verilmesi şeklinde uygulanacaktır.

Suçun anlam ve sonuçlarını fark ve temyiz edebilme kabiliyetinin bulunup, bulunmadığı sorgulananırken esas alınması gereken kişinin “olay tarihindeki yaşı” dır. Yaş konusunda her hangi bir şüphe oluştuğunda, karar öncesi kişinin kemik yaşı tayini uygun olacaktır. Kişinin, aynı tarihte bile olsa üzerine atılmış her suç için, ayrı ayrı muayene edilerek, değerlendirilmesi gerekmektedir. Örneğin, 13 yaşıında bir çocuk, binmek için arkadaşının bisikletini izinsiz almış ve bisikletle gezerken, bisikleti kendisinden döverek alan başka bir arkadaşını evden getirdiği babasının silahı ile öldürmüş, olay günü çocuğun yapılan muayenesinde, işlediği suçların anlam ve sonuçlarını ayırdedip anlamasına mani olacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığına veya zeka geriliğine rastlanmamış olsun, bu durumda, çocuğun bisikleti izinsiz alma (hırsızlık) eylemi karşısında, çocuğun daha önce bisikletinin olmaması, çocukluk özentisi ve bu özentiye karşı koyabilecek yeterli süperego düzeyinin gelişmemiş olması gibi hususlar değerlendirilerek, “işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacağı ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği” kararına varılabilecekken; diğer arkadaşını öldürme (kasten öldürme) eylemi karşısında, çocuğun eve gittiği, babası tarafından daha önce yasaklanmış olmasına rağmen, babasının silahını evde gizlediği yerden aldığı, ateş etmesi durumunda arkadaşını öldüreceğini bileceği, öldürme eylemini gerçekleştirdiği takdirde alabileceği cezanın farkında olacağı gibi gibi hususlar değerlendirilerek, “işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayayacağı ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliştiği” kararına varılacaktır.

Ayrıca çocuklarla ilgili düzenlemelere, Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun (ÇMK) çerçevesinde de yer verilmiştir.

ÇMK’ un 20. maddesinde;

“Bu kanunda gösterilen ceza ve tedbirlerin uygulanmasından önce küçüğün işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yönünden bedeni, akli ve ruhi durumu mütehassıs (uzman) kimselere tesbit ettirilir. Ceza ve tedbirin uygulanmasından önce gerekirse küçüğün aile, terbiye, okul durumu, gidişatı, içinde yetiştiği ve bulunduğu şartlar veya bunlar gibi gerekli görülen sair hususlar çocuk mahkemeleri nezninde görevlendirilmiş olan sosyal hizmet uzmanları veya yardımcıları veya pedegog veya psikolog veya psikiyatr gibi uzmanlar marifetiyle araştırılır. Çocuk mahkemelerinde görevlendirilmiş olan bu personelin iş durumlarının müsait olmaması veya görevin bunlar tarafından yapılmasında bir engel bulunması ya da atama yapılmış olması hallerinde çocuk mahkemeleri bu araştırmanın yapılması için resmi veya özel kurum ve kuruluşlarda çalışan bu tür uzmanları, bunların da bulunmaması halinde bu araştırmayı yapabilecek nitelikte olan kimseleri görevlendirir. Yukarıdaki fıkralar gereğince yapılan araştırma ve inceleme sonucu gerekirse küçüğün bir müşahade (gözlem) merkezinde müşahade altına alınmasına da karar verilebilir” hükmü yer almıştır.

CEZAİ SORUMLULUK

Tanım olarak, bir kişinin işlediği herhangi bir suçtan dolayı sorumlu tutulabilmesi için, suç sırasında, işlediği suçun hukukî anlam ve sonuçlarını algılayabilme veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin tam olması gerekir. Yani bir kişinin işlediği suçtan dolayı kanun nezninde sorumlu olup olmaması, onun bu hareketi yaparken mental sağlık ve mental olgunlaşma derecesinin ne düzeyde olduğuna bağlıdır. Cezai sorumluluk, kişinin suç anındaki harekat ile irade ve şuur serbestisine bakılarak değerlendirilir.

Bir anlamda kanun koyucu, davranış sorumluluğunu kişinin akli dengesine göre tanımlamakta ve bunu cezai sorumluluk kavramıyla açıklamaktadır.

16-18 yaşları arasında ve sağır-dilsiz olmayan kişiler, yada 18-21 yaşları arasındaki sağır-dilsiz olan kişiler için “yaşına göre ceza sorumluluğu” tanımı kullanılırken, 18 yaş üstündeki sağır-dilsiz olmayan kişiler, yada 21 yaş üstündeki sağır-dilsiz olan kişiler için sadece “ceza sorumluluğu” tanımı kullanılmaktadır.

Önemli bir husus da, kişinin ceza sorumluluğunun bir kere tayin edilip ömür boyu geçerli olarak kabul edilmesi gereken bir durum olmayıp, her suç sonrası tekrar tayini gerekmektedir. Bir önceki davada cezai sorumluluğun olmadığına karar verilmiş olsa bile, yeni bir suç sonrası cezai sorumluluğun tekrar tayini gerekmektedir. Farklı zamanlarda işlenen suçlarda, her işlenen suç davranışı için o suça ilişkin cezai sorumluluğu ayrı ayrı tayin edilir. Birden fazla suçun aynı veya yakın zamanlarda işlenmesi halinde, her suç için ayrı olarak cezai sorumluluk tayini yapılır. Bir kişinin bu suçlardan bazılarına karşı cezai sorumluluğu yokken diğerlerine karşı cezai sorumluluğu tam olabilir.

CEZAİ SORUMLULUĞU KALDIRAN VE ÖNEMLİ DERECEDE AZALTAN HALLER

Burada kastedilen durum, kişinin suç esnasında “suçun hukukî anlam ve sonuçlarını algılayabilme veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği”’ ni tam olarak ortadan kaldıracak yada önemli derecede azaltacak nitelikte bir akıl hastalığı veya zayıflığının olması halidir.

Aşağıdaki durumlarda, genellikle suç teşkil eden davranışlara karşı ceza sorumluluğunun tam olmadığı, ortadan kalkmış yada önemli derecede azalmış olduğu kabul edilir.

· Ağır derecedeki zeka gerilikleri (embesilite seviyesinde),

· Şizofreniler,

· Hezeyanlı bozukluklar gibi psikotik hastalıklar,

· Psikotik özellikli duygulanım bozuklukları,

· Ağır organik beyin sendromları gibi ciddi nöropsikiyatrik sendromlar,

· Hastalıkların seyri esnasında ortaya çıkan psikiyatrik arazlar.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, kişinin hastalığının tanısı değil, suç sırasında bu hastalığın etkisiyle bu suçu işleyip işlemediğidir. Bir kişide nöropsikiyatrik bir hastalık tanısı koymak, kişinin işlediği suça karşı cezai sorumluluğun etkileneceği anlamına gelmez. Hastalık ile davranış arasındaki ilişkinin net biçimde kurulması gerekir.Yani ceza sorumluluğunun yorumlanması, duruma, suçun tipine ve işleniş biçimine, kişinin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası düşünce yapısına, tutum ve davranışlarına göre yapılması gerekmektedir.

CEZAİ SORUMLULUĞU AZALTAN HALLER

Bir kişinin suçu işlediği sırada, suçun hukukî anlam ve sonuçlarını algılayabilme veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği, bir akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeniyle azalmış, ancak bu azalma “‘tam olarak ortadan kalkma” ya da “önemli derecede bir azalma” değilse; kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilecek, diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilecek ya da mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilecektir.

Aşağıdaki durumlarda, genellikle suç teşkil eden davranışlara karşı ceza sorumluluğunun tam olmadığı ve azalmış olduğu kabul edilir.

· Orta derecede zeka gerilikleri,

· Bazı ağır kişilik bozuklukları,

· Bipolar duygulanım bozukluğunun hipomanik dönemleri

· Predemansiyel durumlar.

CEZAİ SORUMLULUĞUNU

GEÇİCİ OLARAK ÖNEMLİ DERECEDE AZALTAN VE KALDIRAN HALLER

Türk Ceza Kanunu’ nda özel bir durum oluşturan, etyopatogenez olarak psikiyatrik hastalıklar dışında kalan diğer tıbbi hastalıkların seyri sırasında ve/veya bir sonucu geçici olarak ortaya çıkan psikopatolojik tablolar sırasında ya da irade dışı alınan alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle bir suç işlenmiş ise, ve kişinin “işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış” ise, o kişiye ceza verilmeyecektir (TCK’ nun 34/1. maddesi).

Bu maddenin uygulama alanı:

· Kişinin bir psikoaktif maddeyi kendi iradesi dışında, hile veya aldatmacayla ya da kazaen kullanması sonucu ortaya çıkabilen ağır davranış bozuklukları,

· Ağır üremi tabloları,

· Ağır hipoglisemiler,

· Ensefalitler, kafa travmaları ya da neoplazmalar gibi birçok hastalıkların seyri ve sonucu olarak gözlenen hafiften ağıra ve hatta deliriuma kadar giden, nöropsikiyatrik semptomlar oluşturan durumlardır.

Sonuçlarını kestiremeyeceği kabul edilse bile, isteyerek alınan bir psikoaktif maddenin oluşturduğu intoksikasyon tablosu sonucu, şuur ve harekat ile irade serbestisinin etkilenmesi, delirium tablosu ortaya çıkması hariç, cezai sorumluluğu etkilemez. TCK’ nun 34/2. maddesi’ ne göre, iradî olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde suç işleyen bir kişi, TCK’ nun 34/1. maddesinden yararlanamaz.

Alkol psikozlarının (delirium tremens, Wernicke hallüsinozu, alkol paranoyası, alkol demansı, Korsakoff psikozu gibi) seyirleri esnasında; kişinin alkolü ilk kez kullanması, sarhoşluğun ilk defa ortaya çıkmış olması ve kişinin bu durumdan haberdar olmaması durumunda meydana gelecek patolojik (arazi) sarhoşlukta ya da alkolün irade dışı alınmış/verilmiş olması halinde kişinin ceza sorumluluğu bulunmayacaktır.

UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDE KULLANIMI

TCK’ unun 191. maddesinde, “kullanmak için uyuşturucu madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” suçu tanımlanarak, “kullanmak için uyuşturucu madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişilerin, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı; uyuşturucu madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunacağı; hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişinin, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlü olacağı ve bu kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirileceği; bu uzmanın, güvenlik tedbirinin uygulaması süresince, kişiyi uyuşturucu maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendireceği, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunacağı ve yol göstereceği, kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hakime vereceği; tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunacağı, denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebileceği ancak, bu durumda sürenin üç yıldan fazla olamayacağı, uyuşturucu madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan cezanın, ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması halinde infaz edileceği; kişi etkin pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya hükmolunacağı” belirtilmiştir.

TCK’ nun 190. maddesi ise, “uyuşturucu madde kullanılmasını kolaylaştırmak için, özel yer, donanım veya malzeme sağlayan, kullananların yakalanmalarını zorlaştıracak önlemler alan, kullanma yöntemleri konusunda başkalarına bilgi veren kişinin, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı; bu suçun tabip, veteriner, kimyager, eczacı, diş tabibi, dişçi, sağlık memuru, ebe, hemşire, hastabakıcı veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi, tarafından işlenmesi halinde, verilecek cezanın yarısı oranında artırılacağı” hükmünü getirmiştir.

TCK’ nun 188. maddesinde, uyuşturucu maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imali, ülkeye sokulması ve ihracı ile ilgili düzenlemeler yapılmış, aynı. Maddenin 8. fıkrasında ise, “bu maddede tanımlanan suçların tabip, veteriner, kimyager, eczacı, diş tabibi, dişçi, sağlık memuru, ebe, hemşire, hastabakıcı veya ecza ticareti ile iştigal eden kişiler tarafından işlenmesi halinde, verilecek cezanın yarısı oranında artırılacağı” hükmüne yer verilmiştir.

ALKOL VEYA UYUŞTURUCU MADDE BAĞIMLISI SUÇLULAR

Uyuşturucu madde kullanırken ya da yanında uyuşturucu madde taşırken yakalanan ya da bir suç işledikten sonra alkol bağımlısı olduğunu iddia eden bir sanık, TCK’ unun 5/7. maddesine göre, alışkanlığının “bağımlılık” düzeyinde olup olmadığının tespit edilmesi için gözlem kararı ve dava dosyası ile birlikte adli psikiyatrik muayene yapan resmi bir kuruma gönderilir. Gerek yatırılarak gerekse ayaktan müşahade sonucunda gerekli muayenesi ve tetkikleri yapılarak madde kullanım düzeyine karar verilir ve ona göre rapor düzenlenir.

Muayenesi sonucunda “uyuşturucu madde bağımlısı” olduğuna karar verilen bir kimse için, maddeyi kullanma ve yanında 1-2 günlük miktarları bulundurma suçlarına karşı ceza ehliyeti olmadığına karar verilir ve bağımlılığının tıbbi tedavisi için gerekli kurumlara gönderir. Madde bağımlısı olan bir kimsenin bu maddeyi imal etmeye, satmaya kalkması durumunda cezai ehliyeti bakımından madde bağımlısı olup olmamasının hiçbir önemi yoktur. Yani bu kişinin madde bağımlısı olması “maddeyi kullanma suçuna karşı” cezai sorumluluğunu ortadan kaldırırken, satma veya imal etme suçuna karşı cezai sorumluluğunu etkilemez. Cezai sorumluluğu bu nedenle kalkmış kişi hakkında

Alkol kullanımı alışkanlığının “bağımlılık” derecesinde olup, olmadığı sorulan ve “bağımlı” olduğuna karar verilen kişinin de ceza sorumluluğu ortadan kalkmıştır.

Bağımlılık kriterleri;

· Alkol veya uyuşturucu maddeyi almak için çok güçlü bir istek veya zorlantı,

· Alkol veya uyuşturucu maddeyi alma davranışını denetlemede güçlük,

· Alkol veya uyuşturucu madde kullanımı azaltıldığında ya da bırakıldığında fizyolojik bırakma sendromu (yoksunluk tablosu) ve tolerans belirtileri,

· Alkol veya uyuşturucu maddeyi elde etmek, kullanmak, etkilerinden kurtulmak için harcanan zamanın diğer ilgi ve uğraşlara yer bırakmayacak derecede artması,

· Fiziksel, ruhsal hastalıklar gibi zarar görüldüğüne ilişkin açık verilere karşın alkol veya uyuşturucu madde kullanımını sürdürme,

· Sosyal yıkımdır. Uyutucu-uyuşturucu maddelerin çoğu hızla tolerans gelişimine yol açar. Aynı etkinin oluşabilmesi için giderek artan miktarda maddeye gereksinim duyulur. Bu da madde bulmak için ayrılan para ve zamanın artması demektir ve beraberinde madde bağımlısı bir kişi, çoğu kez, bu uğurda evini, ailesini, işini, çevresini kaybedebilir, sosyal felaket içine düşebilir, madde alacak para bulmak için soygun, hırsızlık, zimmete para geçirme, fahişelik vb. yasadışı işlere girişebilirler.

Gerek uyuşturucu madde, gerekse alkol bağımlısı olduğuna karar verilen kişiler için, bunlara özel güvenlik tedbirlerine başvurulacaktır.

AKIL HASTALARINA ÖZGÜ GÜVENLİK TEDBİRLERİ

Kişinin akıl hastalığı bulunması, o kişinin hapishanede tutulmasını veya başka cezalar verilmesini engellemektedir. Ancak ilerde de tehlikeli sayılabilecek davranışlarda bulunma ihtimali olan bir kişiden toplumu koruma esası geçerliliğini korur.

Nitekim TCK’ nun 57. maddesinde, “akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri” ne yer verilmiştir.

TCK MADDE 57:

1. Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.

2. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hakim kararıyla serbest bırakılabilir.

3. Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbî kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir.

4. Tıbbî kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.

5. Tıbbî kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.

6. İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkum olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

7. Suç işleyen alkol veya uyuşturucu madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hakim kararıyla serbest bırakılır.

BEDENEN VEYA RUHSAL BAKIMINDAN KENDİSİNİ SAVUNMA

VE

FİİLİN HUKUKİ ANLAM VE SONUÇLARINI ALGILAMA YETENEĞİ

TCK’ nun 102/ 3a maddesinde, “cinsel saldırının, bedenen veya ruhsal bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı işlenmesi” cezayı ağırlaştırıcı bir unsur olarak tanımlanmış; TCK’ nun 103/ 1a maddesinde, cinsel istismarın tanımı “onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış” olarak yapılmıştır.

Bu kavramlar, cinsel suçlarda mağdurun kendisine uygulanan ve suç olarak kabul edilen cinsel haz alma ve/veya doyum amaçlı eylemin ahlaki boyuttaki anlamını ve bu eylemden doğacak sonuçları, ilerde karşılaşabileceği sorunları idrak edip edemeyecek durumda olup olmadığını belirtmek amacıyla kullanılır.

Mağdur eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayamaz ya da ruhsal veya bedensel yönden kendini savunamaz bir durumdaysa suça tayin edilen ceza arttırılır. Bunun için mağdurlarda herhangi bir akıl hastalığı, önlenemez seksüel arzu artımı ile kendini gösteren nymfomani ya da bir akıl zayıflığı bulunup, bulunmadığı araştırılacaktır.

15 yaşını doldurmamış her küçüğün mental sağlığı ne durumda olursa olsun, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin gelişmemiş olduğu ve dolayısıyla hem fiziksel hem de ruhsal yönden kendisine uygulanan eyleme karşı koyacak kudrette olmadığı kabul edilir.

TMK’ NA GÖRE FİİL EHLİYETİ

TMK’ na göre, bir kişinin kişilik haklarını kullanmaya yetkili yani hukuki sorumluluğa haiz olabilmesi için; ergin olması”, “ayırd etme gücüne sahip olması” ve “kısıtlı olmaması” gerekmektedir.

ERGİNLİK (REŞİTLİK)

TMK’ (Türk Medeni Kanunu) na göre ayırd etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır (madde 10). Erginlik (rüşt) 18 yaşın doldurulmasıyla başlar, ayrıca evlenme de kişiyi ergin kılar (madde 11). Ancak, 15 yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkeme kararı ile ergin kılınabilmektedir(madde 12).

AYIRD ETME GÜCÜ VE KISITLILIK

Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk veya bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırd etme gücüne sahiptir (madde 13). Ayırd etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur (madde 14) ve ayrık durumlar dışında fiilleri hukuki sonuç doğurmaz (madde 15).

Yaşı küçük olan kişiler, ayırd etme yeteneğine ve dolayısıyla fiil ehliyetine sahip olmayıp, velayet (veli yönetimi altında) veya velayet altında olmayan her küçük vesayet (vasi yönetimi altında) altındadırlar.

TMK’ na göre, veli kavramı, anne babası evli olan çocuklarda anne ve babanın ortak iradesini; ayrılık ve boşanma halinde mahkeme kararı ile velayete hükmedilen eşi; eşlerden birinin ölümü halinde diğer esi (madde 336/ 3); anne babası evli olmayan çocuklarda anneyi ifade eder (TMK madde 336, 337).

Vasi kavramı ise; velayeti anne ve/veya babadan alınmış ya da anne ve babası ölmüş çocuklar veya yasal kısıtlamalar nedeniyle kısıtlanmış kişilerin, kişiliğini ve malvarlığı ile ilgili tüm çıkarlarını korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmek üzere mahkeme tarafından görevlendirilen kişiyi tanımlar.

TMK’ na göre, kısıtlanmayı gerektiren faktörler şunlardır:

1. Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı

2. Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim

3. Özgürlüğü bağlayıcı ceza

4. İstek üzerine

Kişinin, ayırd etme yeteneğin tam olmadığı ve kısıtlılık durumlarında kendisine bir vasi tayin edilir.

Ayrıca:

1. Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,

2. Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çakışıyorsa,

3. Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa,

re’sen bir temsil kayyımı atanır.

Kısıtlama için yeterli sebep olmadığı ancak korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlandırılması gerekli görülen ergin için ise, bir yasal danışman atanır.

AKIL HASTALIĞI VE AKIL ZAYIFLIĞI:

Kişinin, her türlü kanuni akdi yapabilmesi için gerekli olan ana kaidelerden birisi de, akıl sağlığının yerinde olmasıdır.

Her bireyin yaşadığı toplum içinde, alım-satım yapmak, vasiyet tanzim etmek, vekaletname vermek, evlat edinmek, evlenmek ve boşanmak, dava açmak ve tanıklık yapmak gibi bazı hakları vardır. Kişi, kendisi, çevresi, zaman, mekan ve etrafında olup bitenlere karşı şuurlu, menfaatlerini gözetebilen, serbest iradeye sahip, iyi ve kötüyü birbirinden ayırmaya muktedir, telkinlere karşı belirli bir oranda dirençli, bilinçli arzu ve istekleri doğrultusunda gerekli eylemlere girişebilme kabiliyetine sahip olmalıdır.

Ancak, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.

Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir. Hakim karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak, kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir.

Ağır seyreden bir şizofreni, paranoid bozukluklar, demansiyel durumlar, tedavisi mümkün görülmeyen beyin harabiyetleri, ağır derecedeki zeka gerilikleri durumunda; 18 yaşını bitirmiş yani reşit olmuş bir kişinin, bazı karmaşık prosesler gerektiren ve her an suiistimal edilmeye açık olan alım-satım, vasiyet düzenleme, vekalet verme gibi işlemleri kendi çıkarını tam bir iradeyle, telkine kapılmadan, kognitif süzgeçten geçirerek kabul edilebilir bir muhakeme bütünlüğü içinde yapması gereken hareketleri uygulamaya koyması hemen hemen hiç mümkün olmadığı için TMK’ nun 405. maddesi gereğince kendisine bir vasi tayin edilmesi, yani vesayet altına alınması gerekir.

SAVURGANLIK, ALKOL VEYA UYUŞTURUCU MADDE BAĞIMLILIĞI, KÖTÜ YAŞAMA TARZI, KÖTÜ YÖNETİM:

Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.

ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAYICI CEZA:

Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her ergin kısıtlanır.

İSTEK ÜZERİNE:

Yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir.

FİİLİ EHLİYET MUAYENESİ

· Oryantasyon, dikkat ve hafıza melekelerinde belirli bir kusur olup,olmadığı;

· Aktüel olarak çevresinde olup bitenlerden haberdar olup, olmadığı;

· güne ait kıymet ve rayiçleri biip, bilmediği;

· Muayene nedenini bilip, bilmediği vetam bir açıklıkla ifade edip edemediği;

· Düşünce içeriği, formu ve akışında belirgin bir psikopatoloji olup, olmadığı;

· Diğer kognitif fonksiyonlarında bir bozukluk veya zeka geriliği olup, olmadığı;

· Kişilik yapısını ve çevresi ile ilişkisini ağır derecede zedeleyen bir madde bağımlılığı olup, olmadığı araştırılmalıdır.

KORUMA AMACIYLA ÖZGÜRLÜĞÜN KISITLANMASI

TMK’ nun 432. maddesine göre, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle, toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korumasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadır. Bu konuda kişinin çevresine getirdiği külfet de göz önünde tutulur. İlgili kişi durumu elverir vermez kurumdan çıkarılır.

AKIL HASTALIKLARININ EVLİLİK ÜZERİNDE ETKİSİ

Akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığıresmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça, evlenemezler (TMK, madde 133). Eşlerden birinin, evlenme sırasında, sürekli bir sebeple ayırd etme gücünden yoksun bulunması ya da evliliğe engel bir akıl hastalığının olması evliliğin batıl olması (geçersiz sayılması= butlanı) ile sonuçlanır (TMK, madde 145). Evlilik sürerken, eşlerden biri akıl hastası olup da, bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir(TMK, madde 165).

Hiç yorum yok: