17 Ekim 2006

12 ULAŞIM VE EV KAZALARI

12

ULAŞIM VE EV KAZALARI

ULAŞIM KAZALARINA BAĞLI YARALANMALAR

TRAFİK KAZASINA BAĞLI YARALANMALAR

Trafik kazası sonucu meydana gelen yaralanmalar; yayalarda, sürücüde, önde ve arkada oturan yolcularda olmak üzere incelenir. Yayalarda meydana gelen yaralanmalarda etkili olan faktörler arasında, yayanın kişisel özellikleri, çarpan araca göre konumu, çarpan aracın türü ve çarpma hızı sayılabilir. Araç içindeki kişilerde etkili olan faktörler ise; kişisel özellikler yanında araç içindeki konum, kazanın oluş şekli, çarpma hızı, emniyet kemeri ya da boyun desteği bulunup bulunmaması, aracın türü ve teknik özellikleridir.

YAYALARDA MEYDANA GELEN LEZYONLAR

Yayada meydana gelecek olan lezyonlar da oluşum nedeni açısından ikiye ayrılabilir. Bunlardan ilki, direkt olarak aracın çarpmasına bağlı olarak oluşan “primer lezyonlar”, diğeri ise çarpma etkisi ile düşen, fırlayan şahsın yola, bankete, direğe, refüje veya buna benzer yerlere çarpması ile oluşan “sekonder lezyonlar” dır.

İlk olarak yayaya otomobil veya benzeri küçük ve alçak bir aracın çarptığını düşünürsek; eğer araç, ani ve sert frenleme nedeniyle şahsı üzerinden fırlatmayacak kadar düşük bir hızla çarparsa, tamponu diz seviyesinin biraz altında bacaklara temas eder ve şahıs aracın önüne düşer. Oluşan künt travma sonucu; ekimoz, hematom, künt travmatik yara veya kırık şeklinde lezyonlar oluşabilir. Buradaki en önemli özellik; lezyonların diz altı veya diz seviyesinde oluşmasıdır. Ekimozun yeri ve şekli, kırığın tek ya da her iki bacakta bulunuşu, kırığın niteliği ve açılanma yönü gibi özelliklerinden çarpma esnasında yayanın pozisyonu, yönü, yürüyüp yürümediği konusunda bazen fikir edinilebilir.

İkinci olarak da şahsa kamyon, otobüs, minibüs veya benzeri daha yüksek bir aracın çarptığını düşünürsek; bu durumda ilk temasa bağlı primer lezyonlar daha yukarıda kalça, gövde ve baş seviyesinde görülür. Örneğin tamponun oluşturduğu primer lezyon kalça seviyesine çıkar. Burada farklı olarak, aracın çarpma anındaki hızı çok fazla olsa bile kişi aracın üzerinden fırlayamayacağı için, eğer yana doğru savrulmamışsa aracın önüne düşer ve altında kalır. Tüm bu travmatik etki şekillerinin oluşumu esnasında, yayada özelliği olan bir takım lezyonlar meydana gelmektedir.

Bunlardan ilki, tamponun çarpmasına bağlı olarak oluşan “tampon kırıkları” dır. Genellikle otomobil gibi alçak araçlarda tampon ilk temas noktası olup, dizin hemen altında veya sürücünün sert fren yapması neticesinde bacakların orta kısmında tibia-fibula kırığı oluşur. Bu kırık açık veya kapalı kırık şeklinde olabilir. Kırık kama ya da spiral şeklindedir. Kama şeklinde olduğunda, kamanın uç kısmı çarpmanın yönünü gösterir. Yayada oluşan diğer bir tipik lezyon, yine otomobil çarpmalarında kalça bölgesinde meydana gelen hematomdur. Aracın tamponu hızla bacaklara çarptığında; şahıs yukarıda kalan ağırlık merkezi etrafına döner ve kaputun ön tarafına kalça kısmı ile çarpar. Çarpma bölgesinde oluşan hematom palpe edilebilir. Bu çarpmadan sonra geriye doğru kayıp kafasını ön cama çarpınca; saçlı deride künt travmatik yaralar ve cam kesileri, kafatasında ise çeşitli nitelikte yaralar oluşabilir.

Yayalarda görülebilecek özel lezyonlardan biri de; aracın çarptığı kısmının şekilli bir ekimoz oluşturmasıdır. Tampon, radyatör, far gibi kısımlar çarpma bölgesinde şekilli ekimozlar oluşturabilmektedir. Aracın şahsın üzerinden geçtiği durumlarda lastik izleri cildin üzerinde şekilli ekimoz oluşturabilir. Üzerinden geçen aracın tespiti açısından, bu lezyonun fotoğraflarının çekilmesi gereklidir.

Yayalarda en sık görülen ve ölüme neden olan lezyonlar; kafatası kırıkları ile birlikte kafa içi kanamalar, boyun omuru ile beraber medulla hasarları ve ekstremite amputasyonlarıdır.

SÜRÜCÜDE MEYDANA GELEN LEZYONLAR

Önden bir çarpışma durumunda, sürücü eylemsizlik kuralı gereği ileri doğru fırlayacaktır. Bu esnada emniyet kemerinin takılı olup olmaması önemli rol oynar. Eğer emniyet kemeri takılı değilse, sürücünün öne doğru olan ani hareketi sınırlanmadığı için başını ön cama veya ön camın yukarı kısımlarına çarpar. Bu çarpmanın etkisi ile alında sıyrık, ekimoz hatta derinin yukarı doğru sıyrılması şeklinde tipik lezyonlar oluşur. Çarpma esnasında kafa kaidesinde kırıklar, boyun omurlarında hasar ve en sık olarak da atlanto-oksipital eklemde luksasyonla beraber medulla yaralanması görülür. Bu esnada bacaklar ön panele, direksiyon ise göğüs ve batına çarpar. Çarpışmanın şiddetine bağlı olarak sürücü ön camdan dışarıya da fırlayabilir. Çarpma esnasında ayağın tabana yaptığı ani basınç sonucu, bacak kemiklerinde kırıklar, kalça ekleminde çıkık ve kırık oluşabilir. Yine dizlerin ön panele çarpması sonucu femur kırığı, direksiyonun göğüse ve batına çarpması ile kot kırıkları ve iç organ lezyonları ( Akciğerde kontüzyon ve rüptür, kalp ve büyük damarlarda rüptür, karaciğer ve dalakta yırtıklar) oluşabilir. Bazen direksiyon simidine uygun biçimde göğüste şekilli bir ekimoz ve sıyrık oluşabilir. Sürücüde meydana gelebilecek önemli lezyonlardan biri de, çarpma esnasında kafanın ani olarak ileri-geri gidişine bağlı olarak boyun omurlarında meydana gelen hasarlardır. Bunun sonucu olarak, ölümcül beyin sapı ve medulla lezyonları ortaya çıkmaktadır. Sürücüde rastlanabilecek ilginç lezyonlardan biri; ayak tabanındaki fren pedalı izidir. Çarpmadan hemen önce kuvvetle frene basarken, aynı anda çarpmanın etkisi ile ayak tabanına doğru ters bir kuvvet oluştuğundan, fren pedalının izi ayakkabının tabanına çıkabilmektedir. Eğer sürücü emniyet kemeri takmışsa; kemerin oluşturduğu lezyonlar ortaya çıkar. Emniyet kemerleri, çarpma esnasında kot kırığı, klavikula kırığı, göğüs ve batın organlarında yaralanmalara neden olabilir. Bazen göğüs ön kısmında yukarıdan aşağı çapraz olarak ve batında yatay biçimde ekimoz ve sıyrık şeklinde kemere uyan lezyon görülebilir. Sürücü ve diğer yolcularda ortaya çıkabilecek bir lezyon da küçük cam kesileridir. Araçların ön camlarının ortasında ince bir plastik vardır. Bu plastik, camın kırılması durumunda parçalara ayrılmasını engeller. Bu nedenle, ön cama çarpmalarda “cam kesiği” şeklinde bir lezyon ortaya çıkmamakta, sadece künt travma oluşmaktadır. Ancak yan ve arka camların özelliği farklıdır. Bu camlar darbenin etkisi ile patlar ve küçük parçalara ayrılır. Sürücü ve yolcuların yüzünde, kollarında veya ellerinde çok sayıda, küçük, yüzeyel kesilere neden olur.

ÖN KOLTUKTA OTURAN YOLCUDAKİ LEZYONLAR

Önde oturan yolcudaki lezyonlar, sürücünün önünde bulunan araç kısımlarının oluşturduğu lezyonlar dışında, sürücüde oluşan lezyonlarla aynıdır. Ancak ön koltukta oturan yolcuda oluşan lezyonlar daha ağırdır. Bunun iki nedeni vardır;birincisi sürücünün direksiyona tutunuyor olması nedeniyle camdan dışarı fırlama veya ön kısımlara çarpma riskinin daha az oluşu, ikincisi ise, bütün dikkati yolda olan sürücünün refleks olarak bazı koruma hareketlerini yapabilmesi, yolcunun ise genellikle hazırlıksız yakalanmasıdır.

ARKA KOLTUKTA OTURAN YOLCUDAKİ LEZYONLAR

Arka koltukta oturan yolcular, eğer emniyet kemeri takmamış ise önde oturanlardan daha ağır biçimde yaralanabilir. Ani fren veya çarpma sonucu öndeki koltuğa çarpabilir, hatta camdan dışarı fırlayabilirler. Arabanın takla attığı durumlarda sürücü ve önde oturan yolcuda olduğu gibi arkada oturan yolcularda da aracın çeşitli kısımlarına çarpma sonucu her türde lezyonlar oluşabilir.

MOTOSİKLET VE BİSİKLET SÜRÜCÜLERİNDE GÖRÜLEN LEZYONLAR

Motosiklet sürücüsü, kaza anında aracın özelliğinden ötürü, genellikle fırlamakta ve sekonder lezyonlar ön plana geçmektedir. Kask olup olmaması, kafada meydana gelecek lezyonlar açısından önem taşır. (Ancak boyun omurlarında meydana gelebilecek lezyonları engelleyemez. Bu tür kazalarda boyun lezyonları ile sık karşılaşılır. Motosiklet sürücülerinde rastlanabilecek tipik bir lezyon ise; sürücünün hızla kamyon, tır gibi yüksek bir aracın kasasının altına girdiği durumlarda görülen kafa amputasyonlarıdır. Yine tipik lezyonlardan biri de; düşme esnasında yerde sürünmeye bağlı sıyrıklardır. Özel koruyucu elbise giyilmediği durumlarda bu sıyrıklar daha belirgindir. Bu sıyrıkların özelliği; çok yüzeyel olmaları ve sadece cildi ilgilendirmeleridir. Bisiklet sürücülerindeki lezyonlar nispeten daha hafif olmaktadır. Ancak yaralanma mekanizması aynıdır.

TRAFİK KAZALARINDA GÖRÜLEBİLECEK GENEL LEZYONLAR

Trafik kazaları, yaralanmayı etkileyecek değişkenlerin çok fazla olduğu travmatik olaylardır. Araçların ağır, süratli ve metal oluşu; çarpma, akselerasyon-deselerasyon, ezilme ve sıkışma tarzındaki her türlü travmatik etkinin oluşmasını sağlar. Bazen vücut paramparça olurken, bazen dıştan hiç bir lezyon görülmeyebilir. Dıştan hiç bir lezyon olmadığı halde, çok yaygın ve ağır iç organ lezyonları ile karşılaşılabilir.

TRAFİK KAZALARINDA ORTAYA ÇIKAN ADLİ TIP SORUNLARI

Olay Gerçekten Kaza mıdır?

Özellikle görgü şahidinin olmadığı veya ifadelerin şüpheli olduğu durumlarda, olayın ilk anda gözüken şeklinden farklı boyutlar taşıyabileceği unutulmamalıdır. Bu konudaki en küçük bir ihmal, cinayete kaza süsü verilmeye çalışılan bir durumda rahatlıkla yanılgıya yol açabilir. Bunu engellemenin yolu ise, olaya makul bir şüphecilikle yaklaşım gösterip, ayrıntılı bir soruşturma, ayrıntılı olay yeri incelemesi ve ayrıntılı bir otopsi yapmaktır.

Olay Yerinin İncelenmesinin Önemi:

Yaralanma veya ölümün meydana geldiği diğer tüm olaylarda olduğu gibi, trafik kazalarında da ayrıntılı olay yeri incelemesinin yapılması şarttır. Olay yeri incelemesi ile; kazanın meydana geliş zamanı, aracın veya araçların kaza öncesindeki seyir durumları, hasarın derecesi, hava ve yol koşulları, fren izleri, yaralı ve/veya ölenlerin araç içindeki veya dışındaki konumları araştırılır. Adli-tıbbi açıdan ise; genel bir incelemeden sonra biyolojik örneklerin toplanmasına geçilir. Araçların gerek içindeki gerekse dışındaki ve altındaki kan, doku ve kıl örnekleri usulüne uygun olarak toplanarak ayrı ayrı tüp veya torbalara konur ve üzerlerine nereden alındıkları yazılır. Olay yerinden kaçmış olan aracın belirlenmesine yardımcı olacak; kırılmış far, stop ve sinyal lambasına ait cam parçaları, yağ döküntüleri veya silintileri, dökülen veya sürtünen boya kalıntılarının toplanması için bu konuda eğitimli teknik bilirkişilerden yardım istenmelidir. Olay yerinde ceset varsa, elbise muayenesinin burada yapılması ve bulunması muhtemel mekanik parçaların toplanması gerekir.

Otopsi Gerekir mi? :

Bazen trafik kazalarında meydana gelen ölümlerde, ölüme kazanın değil, kişinin kendisinde mevcut bir hastalığın yol açtığı, kişinin öldükten sonra kazanın oluştuğu gibi iddialar olabilir. Kazadan sonra uzunca bir müddet tedavi gören, yaşayan ve daha sonra ölenlerde ölüm ile kaza arasında illiyet bağının kurulmasıdır. Trafik kazalarında özellikle araç sürücüleri ve yayalarda alkol, uyuşturucu veya benzeri dikkat ve reflekslerini bozacak bir maddenin araştırılması önemlidir.

Yaralıların Muayenesi :

Genellikle tedavi amacıyla bir sağlık kuruluşuna götürüldükleri için olay yerinde çoğu kez yaralıları görmek mümkün değildir. Bu nedenle yaralılar üzerinde adli tıp açısından yapılması gereken işlemler (elbiseler üzerinde bulunması muhtemel örneklerin toplanması, travmatik lezyonların tanımlanması, sürücü ve yayalarda alkol, uyuşturucu madde gibi dikkati ve refleksleri bozan maddelerin varlığının araştırılması) genellikle tedaviyi üstlenen hekimler tarafından yapılacaktır.

Kaza Esnasında Sürücü Kimdi?

Sürücünün kim olduğunun tıbbi açıdan tespiti; bazı özel lezyonların meydana geldiği hallerde mümkün olabilir. Örneğin, direksiyonun çarpması ile göğüste şekilli bir ekimoz oluşması, ayak tabanına fren pedalının izinin çıkması veya emniyet kemerinin şekilli ekimoz oluşturması gibi durumlarda lezyonlara bakılarak sürücünün kim olduğu saptanabilir. Yine özellikle kafanın ön cama veya camın üst kısmına çarpıldığı durumlarda buralardan alınacak kan örneklerinin yardımıyla da sürücünün tespit edilmesi mümkündür. Belli ölçüde direksiyon ve vites kolundaki parmak izlerinden de faydalanılabilir.

UÇAK KAZASINA BAĞLI YARALANMALAR

Burada, hava taşımacılığı sırasında olan yaralanma ve ölümlerle ilgili geniş kapsamlı patolojiyi ele almak olanaksızdır; ancak çok fazla durum bulun­duğu söylenebilir. Yolcuların az sayıda ve yükün hafif olduğu küçük uçaklar ve yolcularla mürettebatın fazla olduğu büyük ticari uçaklar şeklinde iki ana gruba ayrılır.

Uçak kazalarının fiziksel lezyonları her tip ve boyutta olabilir. Yüksek irti­fada büyük uçak kabini içinde dekompresyon oluşursa, yolcuların bir kısmı uçaktan dışarı fırlayıp ölebilirler; geri kalanlar da ani basınç düşüklüğü ile, hipoksiden gelişen basınç travmasında olduğu gibi, kabin içinde dönme veya uçağın düzensiz hareketleri nedeniyle oradan oraya fırlatılmadan oluşan fizik­sel hasarlara maruz kalırlar. Bir uçak yere çakıldığı zaman, sonuçlar hıza ve çarpma açısına bağlı olarak değişir. Eğer çok ağırsa, bütün yolcular sadece iv­me azalması yaralanmasından veya koltukların yerlerinden kopmasından ya da uçak gövdesinin parçalanmasına bağlı politravmadan ölebilirler.

Daha hafif çarpmalarda sonuçlar motosiklet kazalarınınkilere benzer, ama genellikle daha ağırdır. Emniyet kemeri en basit kazada bile ufak bir ko­runma sağlar. Uçak kazalarında yangın, en büyük facialardan biridir ve çok sa­yıda ölüme neden olur.

Hafif uçakların hızı, büyük ticari uçaklardan daha azdır; ama kazaları yi­ne de sıklıkla ölümcüldür. Uçak kazalarının incelenmesi Ulusal Hava Kuvvetle­ri veya sivil makamlardan sağlanan uzman tıbbi personelce yapılır.

DEMİRYOLU YARALANMALARI

Özellikle Hindistan ve Çin gibi demiryolu ağı büyük olan ve demiryolu üstünden geçişlerin korumasız olduğu ülkelerde bu tip kazalar yaygındır.

Trenin raydan çıkması ya da köprüden uçması şeklindeki kitlesel afetler fazla sayıda olaylara yol açarsa da, birçok ölüm ve yaralanma çok sayıdaki tek olayın birleşmesi olarak görülür. Çoğu, karşıdan karşıya geçme sırasında ya da tren yolunda oynayan çocuklara bağlı kazalardır; ama göz ardı edilemeye­cek miktarı da intiharlardır.

Çok ağır sakatlanmaların sıklığı haricinde, tıbbi olarak demiryolu yaralanmalarıyla ilgili spesifik bir şey yoktur. Vücut birçok parçalara bölünmüş ola­bilir ve tekerleklerle vagondan gelen makine yağı, kirle kaplanabilir. Hızla giden bir trenden düşen yolcularda tekrarlanan çarpmalara bağlı birden fazla yaralan­ma görülebilir; bunlar sıklıkla çakıllı yolların kaba çakıllarına temasla oluşan çok sayıda cildi erozyonla birliktedir.

Demir yolunda intihar edenler, boyunlarının kısmen veya tamamen kop­ması için genellikle başlarını bir ray üzerine koyarlar. Yine, çarpmayla ampüte olan tarafın siyah renkte lekelenmesi olağandır.

Birbirine bağlı oynayan dingilleri birbirinden ayırırken iki vagonun boynu­zu arasında sıkışıp ölen makasçı gibi demiryolu işçileri de sıklıkla ölümcül ka­zalara maruz kalabilir. Ama daha az hasara yol açan yaralanmalarda "travmatik asfiksi" de olduğu gibi, solunum hareketlerinin basınçla engel­lendiği durumlarda ölüm oluşabilir.

Elektrik geçen hatlarda, demiryolunda veya üstten elektrik tellerinin geç­tiği yerlerde, elektrik şoku sonucu ölüm olabilir. Voltaj sıklıkla 600 Volt dolayın­da olup, yüksektir.

DENİZ KAZASINA BAĞLI YARALANMALAR

Deniz araçlarının çarpışmaları, fırtınalı havalarda alabora olmaları, denizden düşme şeklinde kaza, dışarıda veya deniz içinde öldürme şeklinde cinayet, denize atlama şeklinde intihar orijinli olabilirler. Asfiksiler konusunda ayrıntıları verildiği gibi ölümün oluş şeklinin araştırılması yapılmalıdır. Çürümeye bağlı olarak deforme olmuş cesetlerin kimlik tespiti zor yapılabilir.

EV KAZALARINA BAĞLI YARALANMALAR

Macaristan’ da yapılan bir çalışmada, ev kazalarının, kazaların en sık tipi olup yaklaşık yarısını kapsadığı, oranının gittikçe arttığı ve 100 yerleşiciden 45 inin ev kazalarına maruz kaldığı; İsveç’ te yapılan bir çalışmada, ev kazalarının tüm kazalar arasındaki oranının %23.5 olduğu; Norveç’te yapılan bir başka çalışmada ev kazasına maruz kalmış bir kişinin tedavisi için ortalama yılda 1300$ harcandığı; Fransa’da yapılan bir çalışmada ise, tüm sağlık giderlerinin %10 unun ev kazaları için ayrılmak zorunda kalınıldığı belirtilmektedir. Çocuklar ile ilgili ev kazaları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için önemli bir halk sağlığı problemi olup, en sık etkilenen kesim çocuklar ve altmış beş yaş üstünde bulunan insanlardır . Ev kazasına maruz kalanların %55 inin okul öncesi çocuklar olduğu vurgulanmakta; ev kazalarına maruz kalma insidansının altı yaş altı çocuklarda 1,000 nüfus için 51, onbeş yaş altı çocuklarda evdeki ürünlere bağlı olarak yaralanma insidansının yılda 10,000 çocukta 279 olarak bildirilmektedir. 0-19 yaş arası çocuk kazalarının %26 sının ev içersinde meydana geldiği ve çocukların ev bakımı sırasında ev kazasına maruz kalabilme oranının 100,000 çocuk saati için 1.5 ile 4.88 arasında olduğu hesaplanmıştır. Ev kazalarının, çocukların %10 unda hospitalizasyona gerek duyacak şekilde ciddi yaralanmalarına neden olduğu, çocuk ölümlerinin başta gelen sebeplerinden biri olduğu, ev kazasına maruz kalan kişilerin %5 inin hastanelere ulaşamadan öldükleri, Amerika Birleşik Devletleri’nde çocuklar ve adolesanlar arasında ev kazalarının trafik kazalarından sonra en fazla ölüme yol açan yaralanma şekli olduğu belirtilmiştir.

İstanbul’da yaptığımız bir çalışmada ise, 18 yaş ve altı ev kazalarına bağlı çocuk ölümlerinin, 18 yaş altı ölümler arasında % 26 lık bir oranı kapsadığı, ev kazalarına bağlı ölümlerin 34% ünün 18 yaş ve altı çocuklar arasında gerçekleştiği belirlenmiştir.

Çeşitli literatürlerde, en yaygın ev kazası tipinin kadınlar için düşmeler, erkekler için darbe-kesi ve çarpışmalarda yaralanmalar olduğu; ev kazalarının 50.8% sinin düşmelere, 22.6% sının darbelere ve kesilere, 13% ünün yanıklara, 7.9% unun zehirlenmelere, 5.7% sinin yabancı cisimlere bağlı bulunduğunu; ölümcül ve ölümcül olmayan ev kazalarında ilk sebebin düşmeler, ikinci sebebin yanıklar olduğunu, ev içinde meydana gelen kazaların üç ana sebebinin bir seviyeden diğerine düşmeler (özellikle merdiven ve yataklardan), aynı seviyede düşmeler (kayma, takılma ve tökezleme sonucu) ve zehirlenmeler olarak sıralandığını; çocukların maruz kaldığı ev kazalarında 51% oranı ile düşmelerin baş sebep olduğunu ve bunu 18% ile cisimler ile maruz kaldıkları darbelerin, 9% ile kesici/delici yaralanmaların izlediğini belirtilmekte olup ; yaptığımız çalışmada ev kazasına bağlı 18 yaş altı ölümlerinin 43% ünün katı-sıvı ve gaz zehirler ile zehirlenmeler, 24% ünün düşmeler ve künt travmalar, 20% sinin yanıklar, haşlanmalar ve elektrik çarpmaları, 5% inin mekanik boğulmalar, 4% ünün yutulan cisimler ile boğulmalar, 4% ünün ateşli silah yaralanmaları sonucu meydana geldiği saptandı.

Zehirlenmelerin 78% i karbonmonoksit zehirlenmelerine bağlıydı ki bu zehirlenme türü tüm ev kazalarının en büyük sebebi olarak ev kazaları içinde 34% olarak hesaplandı. Karbonmonoksit zehirlenmeleri, gelişmiş ülkelerde alınan önlemler ve teknolojik gelişmelere paralel olarak azalmakla birlikte gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde ev kazaları içersinde önemli bir yer tutmaktadır. İspanya’ da yapılan bir çalışmada 17 hastayı içeren 10 zehirlenme olgusu tanımlanmış, intoksikasyon kaynağının 9 olayda evlerde kurulmuş şofbenler veya gazlı sobalar olduğu, 1 olayda ise geleneksel kömür sobası zehirlenmesi bulunduğu, bir olay hariç diğerlerinde ailenin çeşitli bireylerinin birlikte etkilendikleri belirtilmiş; Danimarka’ da yapılan bir başka çalışmada, gazlı su ısıtıcıların (şofben) karbonmonoksit zehirlenmelerindeki rolü tartışılarak, isle kaplanarak iş görmez hale gelen ve bacasız olarak profesyonel olmayan kişilerce kurulan şofbenlerin büyük problem olduğu vurgulanmıştı. Oysa bizim çalışmamızda geleneksel kömür sobası zehirlenmesi ön plandaydı. Şofben zehirlenmeleri de sayısal olarak en başta gelen ev kazaları türü idi ve tamamı banyolarda uygun olmayan şartlarda kurulmuş ya da havalandırması olmayan banyolarda kullanılmaktaydı. Bazı olgularda ise havalandırma yapılmayan odalarda kullanılan gazlı sobalar ve yine bakımı yapılmamış ocaklarda ortamdaki oksijeni tüketerek eksik yanma ürünü olarak ortaya çıkan karbonmonoksit, zehirlenmelerin nedeni olarak belirlendi.

Evde meydana gelen zehirlenmelerin etkenleri üzerine yapılan bir çalışmada, zehirlemelerin 34% ünün ilaçlara, 25% sinin organik solventlere, 10% unun kimyasal maddelere, 28% inin zehirlere, 3% ünün oksijen yetmezliğine bağlı olduğunu ve kaza sonucu zehirlenmelerin 81% inin 0-4 yaş çocuklarında meydana geldiğini belirtmiş; bir başka çalışmada, ev kazaları içersinde peptisitlerin yeri üzerinde durularak, peptisit zehirlenmelerinin 10 yaşın altındaki çocuklarda ev zehirlenmeleri arasında önemli yer tuttuğu, ancak düşük mortaliteye sahip olması nedeniyle son iki dekat boyunca İngiltere ve Galler’ de bu zehirlenme nedeniyle kimsenin ölmediğini bildirilmişti. Başka çalışmalarda, evlerin 38% inde temizlik malzemelerine, 34% ünde makyaj malzemelerine çocukların kolaylıkla ulaşabildiği, temizlik malzemelerinin evlerin ancak 2.5% inde, ilaç ve zehirlerin ise 8% inde kilitli kaplarda saklandığı vurgulanmıştı.

Yaptığımız çalışma da ise, organik solventler, peptisitler, temizlik maddeleri ve makyaj malzemelerine ait bir zehirlenme sonucu ölüm olgusuna rastlanılmamış, ölüme yol açan tek kimyasal madde zehirlenmesi, çata-patta bulunan potasyum klorat olarak belirlenmişti. İlaç zehirlenmesinin 6 yaş altı ölümlerin en büyük nedenlerinden biri olduğu ve ilaçların çocukların kolay ulaşabildikleri yerlerde tutuldukları saptandı. Zehirlenmeler içersindeki üçüncü sırayı, özellikle varoşlarda kültür mantarı yerine doğada yetişen ve ammanita muscarina içeren zehirli mantarların, zehirsiz mantarlara benzetilip toplanması ve yapılan yemekten ailece yenilmesi sonucu toplu zehirlenmelerin aldığı, ayrıca literatürlerde ev içi kazalar arasında sayılmayan, aşırı doz uyuşturucu madde (eroin) kullanımı sonucu meydana gelmiş kazai ölümlere de rastlanıldığı belirtilmişti.

Yapılan çalışmalarda evlerin 30% unda tehlikeli pencereler, 30% unda korkuluksuz beşikler, 44% - 59% unda korkuluksuz merdivenler, 44% ünde çatılara serbest giriş bulunduğu ve bunların düşmeler için ortam hazırladığı belirtilmiş ve düşmelerin ev kazaları içersinde ilk sırayı aldığı vurgulanmıştı. Karbonmonoksit zehirlenmeleri değerlendirme dışı bırakıldığında, çalışma grubumuzda da en sık yaralanma şeklinin düşmeler (21%) olduğu saptandı. Bu da düşmelerin ev kazaları arasında ne kadar önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Balkon ve pencere güvenliklerinin yeterli olmadığı gibi çatıların teras olarak kullanılmasının yanlışlığını ve asansör bakımlarının yeterince yapılmadığını da gözler önüne seriyordu.

Mobilyaların arasında ya da altında sıkışmalar şeklinde ölüme yol açan künt travmaların temel nedeni eşyalar arasında küçük çocukların sıkışabileceği dar boşluklar bırakılması ve eşyaların sabitlenmemiş olmasıdır.

Çalışmada yer balan ölümlerin yaklaşık 1/7 si yanıklar sonucu meydana gelmişti. Oransal olarak bilinmemekle birlikte, Türkiye ‘de mevcut evlerin çoğunda duman dedektörleri ve yangın söndürme cihazlarının bulunmadığı acı bir gerçektir. Ancak durum gelişmiş ülkelerde çok daha iyiydi. Amerika Birleşik Devletleri’ nde yapılan bir çalışmada duman detektörüne sahip olmayan aile oranı 27% olarak bildirilmişti. Yine sıcak su ile haşlanarak ölen olgularımızın tamamı ocak üzerindeki sıcak sıvıların üzerlerine dökülmesine maruz kalmışlardı.Bu tamamen sıvıları ısıtmakta olan ve çocukların bakımından sorumlu kişinin dikkatsizliği ile ilişkili idi. Mutfakta annelerinin yanında bulunan çocuklar ise, ocak için kullanılan likit gaz tüpünün patlaması sonucu patlamanın tesiri ile ölmüştü ki bu ise tamamen imalat ve denetim hatasıydı.

Elektrik çarpmaları sonucu ölen çocuklar ya korumasız prizlere soktukları cisimlerin elektriği iletmesi, ya banyo ve mutfaklardaki çamaşır makineleri, saç kurutma makinesi ve elektrikli termosifon ve buzdolapları gibi aletlerin elektrik kaçakları nedeniyle, ya açıkta bulunan elektrik kabloları ile temas etmesi sonucu ya da evde bozuk olan elektrik ocağını tamir ederken elektrik çarpmasına maruz kalmışlardı. Yapılan çalışmalarda korunmamış elektrik girişleri 40% - 42% oranında, döşemeler üzerinde serbest olarak bulunan elektrik kabloları 30% oranında risk faktörleri arasında sayılmıştır.

18 yaş altı ev kazalarına bağlı ölümlerin 1/40 ı su biriktirmek için kullanılan suda boğulma sonucu meydana gelmişti. Bu ölüm şekline benzer şekilde suda boğulma olayları Meksika’ dan bildirilmiş olup başka bir literatürde rastlanılmamıştır.

Çalışma grubumuzda annesinin emzirmesi sırasında memenin solunum yollarını tıkaması, başına naylon torba geçirerek havasız kalma, üzerine örtülen yorganın ağzını ve burnunu tıkaması, yatmakta olduğu beşiğin ipinin boynuna dolanması, oynarken boynuna oturma odasındaki uzun olan televizyon kablosunun dolanması gibi ya da yerde buldukları veya yemekte oldukları bakliyat taneleri, mandalina, elma gibi gıda maddelerinin, oynamakta olduğu küçük oyuncak parçasının, uyurken ağzındaki sakızın, alkol almakta iken yemek sırasında et parçasının solunum yoluna kaçmasına bağlı asfiksi sonucu ölüm olguları da bulunmaktaydı. Literatürde küçük çocukların 30% unun plastik torba ve küçük oyuncaklara kolay ulaşarak risk grubuna girdiğini belirtilmişti.

Çocukların 2/40 ı ateşli silah yaralanması sonucu hayatını kaybetmişti. Bunlardan çoğu evde silah temizleyen ya da silah ile oynayan ebeveyn veya diğer dost ya da akrabaların silahlarından çıkan kurşunlar ile ölmüşlerdi. Bir kısmı ise iyi saklanmayan silahın yerini keşfetmeyi canı ile ödemişti. Pencereden dışarı bakarken havaya ateşlenen başı boş kurşunun hedefi olanlarda vardı. Maalesef ki ateşli silaha sahip ailelerin çoğu bu riski göremediklerini bildirmektedirler.

Yapılan çalışmalarda korumasız pencereler- merdivenler ve serbestçe girilebilen çatılar gibi evin yapısal özellikleri, bakımı yapılmamış hatalı kurulmuş gazlı su ısıtıcılar ve sobalar, içinde su bulunan kaplar, onu kendin yap araçları, mobilyalar, salıncaklar gibi oyun ekipmanları ve yutulabilecek küçük oyuncaklar, çocukların ulaşabileceği plastik torbalar, golf sopaları gibi spor ekipmanları, bebek ve çocuk taşıma araçları, korkuluksuz beşikler, buhar radyatörleri gibi sıcak objeler, çocukların kolay ulaşabileceği ilaçlar- temizlik malzemeleri ve zehirler gibi kimyasal maddeler, mutfak gereçleri, ateşli silahların ulaşılabilecek yerlerde açıkta bırakılması, serbest elektrik kabloları ve korumasız prizler, yangın detektörlerinin eksikliği risk faktörleri olarak sayılmıştı. Biz bu risk faktörleri arasına bacaları temizlenmemiş ya da lodoslu havalarda gece yanık bırakılmış kömür sobalarını, yabani mantar yenilmesini, üstü kapatılmamış çatıların teras olarak kullanılmasını, mobilyalar arasında dar boşluklar bırakılması ve mobilyaların sabitlenmemesini, asansör bakımlarının yapılmamasını ve koruyucu kapılarının olmamasını, evlerde yangın söndürme tüplerinin bulunmamasını, bozuk ve periyodik bakımı yaptırılmayan elektrikli cihazları, beşiklere konulan ağır yastık ve yorganları, ortada bırakılan televizyon kabloları ve beşiklere bağlanmış olan ipleri, 3 yaş altı çocukların bulunduğu evlerde meydanda bırakılan özellikle bakliyat türü gıdaları da ekledik.

Literatürlerde ev kazalarının önlenmesine yönelik olarak, Çocukların psikolojik ve motor gelişim safhalarına göre potansiyel tehlikelerin belirlenmesi, potansiyel tehlike belirlenmesinde yüksek riskli çocuk ayrımı yapılmadan, tüm çocukların potansiyel risk altında bulunduğunun kabulü gerektiği, ebeveynlere ve evde çocuk bakan kişilere yönelik eğitsel faaliyetlerde bulunulması, kanunlar ve tüzükler ile ev güvenliğine ait önlemlerin alınması, binaların ev güvenliğine yönelik olarak tasarlanması, inşaatı, ekipman ve ürünlerinin yine ev güvenliğine yönelik olarak geliştirilmesi ve çevre düzenlemesinin bu şartlara uygun olarak yapılması, kullanılan tesisat ve aletlere ait özel güvenlik talimatlarının bulunması, kimyasal maddelerin mutlaka uygun şekilde etiketlenmesi, ev güvenliğinin denetiminin müfettişlerce yapılması ve onların ev güvenliğine yönelik eğitimleri, ailelerin ev içi güvenlik önlemlerini alması için finansal olarak desteklenmesi sıralanmıştır.

Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde, çocuklar gerek yasalarla ve gerekse uygulamalarda yeterli düzeyde korunamamakta olup, sıklıkla ev kazalarına ve ev kazaları sonucu ölümlere maruz kalmaktadır.

Belirtilen risk faktörleri ve önlemler dikkate alınarak, kesin risk faktörlerinin ve riske göre hedef kitlelerin belirlenmesi, eğitimin risk gruplarına göre yönlendirilmesi ve yukarda önerilen önlemler çerçevesinde kanun yapıcıların, yapı mimar ve müteahhitlerinin ve ev aletleri/malzemeleri üreten firmaların uyarılması ev kazaları nedeniyle meydana gelen çocuk ölümlerini önemli derecede azaltacaktır.

Bu nedenle aşağıdaki basamakların uygulanmasını önermekteyiz.

1) Yapılacak saha çalışmaları ile kesin risk faktörlerinin ve risk faktörlerine göre hedef kitlelerin belirlenmesi;

2) Ev kazalarının önlenmesi için gereken yaklaşımların neler olduğu, ve ev kazalarının önlenemeyip meydana geldiği durumlarda ise ölümlerin önlenebilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda hedef kitlelere yönelik hazırlanacak broşür ve televizyon programları ile ebeveynlerin, evde çocuklara bakan erişkinlerin, kreş ve okul öğretmenlerinin ve çocukların eğitimleri;

3) Ev kazalarının önlenmesi konusunda, yapı mimar ve müteahhitleri ve ev aletleri/ malzemeleri üreten firmaların üzerlerine düşen görevler konusunda bilinçlendirilmeleri

4) Ev kazalarının önlenmesine yönelik olarak gerekli kanunlar ve tüzüklerin çıkarılması için kanun yapıcıların dikkatinin çekilmesi;

5) Ev kazalarını önleyebilecek mevcut kanun ve tüzükler ile yeni oluşturulacak kanun ve tüzüklerin uygulamaya geçirilmeleri ve sıkı şekilde denetimleri konusunda ilgili resmi makamların duyarlılığının arttırılması.

Hiç yorum yok: