17 Ekim 2006

14 YARALARIN ADLİ TIP AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

14

YARALARIN ADLİ TIP AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

YARALAMALAR

Kişinin vücuduna acı veren, sağlığını bozan, algılama yeteneğinde bozukluk oluşturan fiziksel veya psişik travmalara, ilgili ceza kanununda geçen tanımlamaya göre “Yaralama” adı verilmektedir.

Hukuk açısından yaralamalar iki kısımda incelenir :

1-Kasten yaralama: Öldürme kastı olmamakla birlikte, bir başkasına acı vermek, sağlığını bozmak, algılama yeteneğinde bozukluk meydana getirmek amacıyla yapılan fiziksel ve/veya psişik travmalara bu isim verilir. Bir tartışma veya kavga sırasında karşıdaki kişiye yumruk atılması buna örnek olarak verilebilir.

2-Taksirli yaralama: Başka birine herhangi bir şekilde zarar verme kastı olmadığı halde “Kusurlu” sayılan bir davranış sonucu bir zararın ortaya çıkması halidir.

Kusurlu davranış, genellikle yapılması gereken hareketlerin yapılmaması sonucu ortaya çıkar. Bu tür yaralamalar genellikle bir mesleğin uygulanması sırasında gerekli özen ve dikkat eksikliği sonucu meydana gelir. Her türlü trafik kazasında meydana gelen yaralanmalar veya bir hekimin kusurlu davranışı sonucu hastada ortaya çıkan zararlar buna örnek olarak verilebilir.

Yaralama eylemi sonucu ortaya çıkan zarar nedeniyle, zararı meydana getiren kişiye (faile) ne şekilde ceza verileceği , kasten yaralamalar için Türk Ceza Kanunu’ nun 86, 87 ve 88. maddelerinde, taksirli yaralamalar için ise 89. Maddesinde belirlenmiştir.

TCK’NUN 86. MADDESİ

1. Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

2. Kasten yaralama suçunun;

a. Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b. Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c. Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d. Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle

veya,

e. Silahla

işlenmesi halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

TCK’NUN 87. MADDESİ

1. Kasten yaralama fiili, mağdurun

a. Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b. Konuşmasında sürekli zorluğa,

c. Yüzünde sabit ize,

d. Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma

veya

e. Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına

neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, ikinci fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.

2. Kasten yaralama fiili, mağdurun

a. İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b. Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c. Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d. Yüzünün sürekli değişikliğine

veya

e. Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine

neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, ikinci fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.

3. Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

4. Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

TCK’NUN 88. MADDESİ

1. Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

2. Kasten yaralanmanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır.

TCK’NUN 89. MADDESİ

1. Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.

2. Taksirle yaralama fiili, mağdurun

a. Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b. Vücudunda kemik kırılmasına,

c. Konuşmasında sürekli zorluğa,

d. Yüzünde sabit ize,

e. Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma

f. Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına

neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

3. Taksirle yaralama fiili, mağdurun

a. İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b. Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c. Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d. Yüzünün sürekli değişikliğine

e. Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine

neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

4. Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

5. Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

İLGİLİ KANUN MADDELERİNDE GEÇEN TANIMLAMALARIN AÇIKLAMALARI

ALGILAMA YETENEĞİ BOZULMASI:

Uzun süren hafıza kayıpları, posttravmatik stres sendromu bu madde kapsamında değerlendirilecektir.

DUYULARINDAN VEYA ORGANLARINDAN BİRİNİN İŞLEVİNİN SÜREKLİ ZAYIFLAMASI:

Görme, işitme, koklama, tat alma, dokunma duyuları, tüm iç organlar ve el, ayak, kol, bacak gibi vücut kısımları yasa kapsamında duyu ve organ olarak değerlendirilmekte olup;

Yaralama sonucu bir duyu veya organın anatomik olarak veya fonksiyonunun yarısı veya yarıya yakınının kaybıdır. Bu kaybın sürekli, yani ömür boyu olması şartı vardır.

Genel vücut bütünlüğüne oranlandığında, bir uzuvda meydana gelen anatomik ve/veya fonksiyonel kayıp vücut bütünlüğünün %10-30’u arasında ise yine duyu veya organ işlevi zayıflaması söz konusudur.

Böyle bir değerlendirme için, vücut kısımlarının genel bütünlükteki oranlarını gösteren çizelgelerden yararlanılır.

Ancak uygulamada duyu veya organ işlevi zayıflaması tanımlaması yapılırken, ilk yaptığımız tanımlamaya göre sadece o duyu veya organın kayıp oranı araştırılmaktadır.

Anatomik kayıplar için söz konusu olmamakla birlikte ortopedik ve/veya nörolojik fonksiyon bozukluklarında, sürekli duyu veya organ işlevi zayıflaması açısından son değerlendirmeyi yapmak için olaydan en az 18 ay geçmiş olması gerektiği, uygulamada bir kural haline gelmiştir.

DUYULARINDAN VEYA ORGANLARINDAN BİRİNİN İŞLEVİNİN YİTİRİLMESİ:

Yukarıda anlattığımız sürekli duyu veya organ işlevi zayıflamasının daha ağır şekli olarak, bir duyu veya organın anatomik ve/veya fonksiyonel bütünlüğünün devamlı olarak, tam veya tama yakın kaybıdır. Vücuttaki çift organlardan birinin fonksiyonları tam olsa bile diğerinin tek başına bile fonksiyonlarını yitirmesi bu kapsamda değerlendirilmelidir.

İkinci bir değerlendirme şekli veya anlatımla genel vücut bütünlüğünden %30 veya üzerinde kayıp meydana gelmesidir.

Fonksiyon kayıplarının değerlendirilmesi için olay tarihinden sonra en az 18 ay beklenmesi, burada da geçerlidir.

KONUŞMADA SÜREKLİ ZORLUK:

Yaralanma sonucu, kişinin ses tellerinde zedelenme, konuşma merkezi travmaları yada travmanın psikolojik etkisi ile, kişide kekemelik, pepelik ses kısıklığı gibi bir durum ortaya çıkması ve bu durumun sürekli duyu veya organ işlevi zayıflamasında olduğu gibi sürekli bir hal almasıdır.

KONUŞMA YETENEĞİNİN KAYBI:

Yaralama sonucu mağdurun konuşma, söz söyleme yeteneğini tamamen ve devamlı olarak kaybetmesidir. Oluşan afazi, afoni buna örnek olarak verilebilir

YÜZDE SABİT İZ:

Kanundaki anlamı ile “yüz” denince: Yukarıda saçlı deri sınırı (saçı dökülmüş olanlarda aşağı yukarı aynı yere rastlayan makul bir sınır alınır), yanlarda kulak sayvanlarının arka kenarı (kulak sayvanı dahil olacak şekilde) altta ise köprücük kemiklerinin iç kenarlarını birleştiren çizgi ile sınırlanan yüz bölümü anlaşılmaktadır.

Yaralanma sonucu yüz sınırları içerisinde meydana gelen, hemen dikkati çeken ve sürekli nitelikteki değişiklikler, ceza kanunumuza göre faile daha fazla ceza yükümlülüğü getirmektedir.

Meydana gelen değişiklikler yaranma sonucu anatomik bir kayıp oluşması (kulak sayvanının kopması), bir nedbe dokusunun meydana gelmesi veya nörolojik kayıplara bağlı değişiklikler (göz kapağı arızaları gibi) olabilir. Yüz sınırları içerisinde nedbe dokuları değerlendirilirken elimizde çok kesin objektif değerler mevcut değildir.

Uygulamada kişiye yaklaşık olarak 1-2 m mesafeden, normal bir ışık altında bakılır. Eğer nedbe dokusu normal cilt ve seviye olarak hemen fark edilebilir nitelikte ise yüzde sabit iz olarak nitelendirilir.

Uygulamada bir nedbe dokusunun yüzde sabit iz olarak kabul edilebilmesi için olaydan en az 6 ay sonraki muayenesinin esas alınması kural haline gelmiştir. Eğer bu süre sonunda hala değişiklik olacağı kanaatı varsa süre uzatılabilir.

YÜZÜN SÜREKLİ DEĞIŞİKLİĞİ:

Yaralama sonucu yukarıda belirttiğimiz yüz sınırları içerisinde meydana gelen lezyonlar, kişiyi daha önce tanıyanlarca tanınmasında güçlük çekilecek derecede ağırsa ve/veya kişinin yüzünde iğrendirici bir görüntü oluşmuşsa, yüzün sürekli değişikliğinden söz edilir. Kimyasal maddelerin yüzde meydana getirdiği yanıklar buna örnek olarak verilebilir.

YAŞAMSAL TEHLIKE:

Uğradığı yaralanma sonucu kişinin yaşamının tehlikeye maruz kalması ancak yapılan tıbbi müdahaleler sonucu ve/veya kendi vücut direnci ile ölmeden kurtulmasıdır. Anlaşılacağı gibi yaşamsal tehlike “geçirilen” bir kavramdır. Ölümün meydana gelmesi veya ölümün meydana gelmesinden önceki bir dönem değildir. Dolayısıyla travmadan sonraki bir dönemde oluşması yeterlidir. Genellikle bu dönem travmaya yakın ve travmadan hemen sonraki bir sürede gerçekleşmektedir.

Bugünkü uygulamada :

1. Kafatası kemıklerınde çatlak, kırık, çökme kırığı

2. Ekstra veya ıntraserebral veya serebellar kanamalar, kontüzyonlar

3. Ağız, burun veya kulaktan kanlı lıkör gelmesı, hemotımpanıum

4. Nörolojık bulgu veren serebral lezyonlar

5. Vertebra kırıklarında kord lezyonunun ortaya çıkması

6. 3. Servıkal vertebra ve üzerındekı sevıyede oluşan vertebra fraktürlerı (lezyon sadece kemığı ılgılendırse bıle)

7. Vücut boşluklarını ılgılendıren yaralar (kafatası, göğüs, karın boşluğu)

8. Iç organ yaralanmaları

9. Büyük damar ve sınır kesısı (m.spınalıs)

10. Glans ve penıs amputasyonu

11. Toplam vücut yüzeyının % 20 den fazlasının 2. Veya % 10 dan fazlasının 3. Dereceden yanmış olması

12. Zehırlenmelerde alınan etkılı maddenın solunum, dolaşım veya sınır sıstemınden bırını müdahaleyı gerektırecek derecede etkılemış olması

Durumunda yaşamsal tehlikenin varlığından bahsedilir.

Yaşamsal tehlike klinik bir tanımlamadır. Tanısı, laboratuar bulguları dahil klinik bulgular ile konur. Dolayısıyla tanıda olayın oluş şekli esas alınamaz. Örneğin yüksekten itilen ve korkuluklara tutunarak asılı kalan, başkaları tarafından kurtarılan ve muayenesinde bilekler, dirsekler ve dizlerindeki sıyrıklardan başka bulgu saptanamayan bir kişinin yaşamsal tehlike geçirdiği söylenemez.

Yaşamsal tehlikenin oluştuğunu söyleyebilmek için her türlü tanı vasıtası ve imkan kullanılmalı ve tanı “kesin” olarak konmalıdır. Şüpheli olan hiçbir bulgu pozitif veya negatif yönde değerlendirilmemelidir. Bir hekimin kesin kriterleri saptanamadan “belki bir komplikasyon ortaya çıkar” düşüncesi ile yaşamsal tehlikenin olduğunu belirtmesi, uygulamada sıklıkla karşılaştığımız ve büyük bir problem oluşturan yanlışlıklardandır. Yaşamsal tehlike saptanan bulgulara göre ya vardır veya yoktur. “Yaşamsal tehlikesi olabilir”, “Yaşamsal tehlike şüphesi” gibi tanımlamalar kullanılmamalıdır. Bazen ”Şimdilik yaşamsal tehlikesi var” şeklinde bir tanımlama yapılmaktadır. Çok uygun olmamakla birlikte böyle bir ifade yaşamsal tehlikenin olduğu veya geçirildiği şeklinde yorumlanmaktadır.

Bazen özellikle hastanede yatan ve yatmaya devam eden hastalar için geçici raporda belirtilen, yaşamsal tehlikenin kalkıp kalkmadığı sorulabilir. Böyle bir durumda eğer yaşamsal tehlike durumu geçmiş ise “Yaşamsal tehlike kalkmıştır” şeklinde rapor verilebilir. Böyle bir durumda kişinin yaşamsal tehlike geçirmiş olduğu açıktır. Ancak yanlış bir anlaşılmaya mahal vermemek için kişinin yaşamsal tehlike geçirmiş olduğunun vurgulanması faydalı olabilir.

İYİLEŞME OLANAĞI BULUNMAYAN HASTALIK VEYA BİTKİSEL HAYAT

Uğradığı yaralanma sonucu kişinin iyileşme olanağı olmayan paralizi, parapleji, quadropleji, travmatik epilepsi vb bir hastalığın ortaya çıkması, yada kişinin bitkisel hayata girmesi ve uzun süre bu pozisyonunu koruyacak olması bu madde kapsamında değerlendirirlecek, bitkisel hayata giren kişinin ölmesi ile öldürme fili yargılamaya esas alınacaktır.

GEBE BIR KADINA KARŞI İŞLENIP DE VAKTINDEN ÖNCE ÇOCUK DOĞMASINA NEDEN OLMA:

Burada canlı çocuğun normal doğum ile doğması beklenen süreden önce doğması söz konusudur. Faile kanunun bu fıkrasına göre ceza verilebilmesi için eyleme maruz kalan kadının gebe olduğunu bilmesi gerekir.

GEBE BIR KADINA KARŞI İŞLENIP DE VAKTINDEN ÖNCE ÇOCUK DÜŞÜRMESİNE NEDEN OLMA:

Burada ölü çocuğun normal doğum ile doğması beklenen süreden önce doğması söz konusudur. Faile kanunun bu fıkrasına göre ceza verilebilmesi için eyleme maruz kalan kadının gebe olduğunu bilmesi gerekir.

ÇOCUK YAPMA YETENEKLERİNİN KAYBINA NEDEN OLMA:

Burada erkek için testislerin travmaları sonucu her ikisinin çıkarılması, penis amputasyonu, kadınlar için ovaryumların her ikisinin alınması, uterusun alınması gibi sonuçlara yol açarak, çocuk yapabilme yeteneklerinin kaybna neden olunması söz konusudur.

VÜCUTTA KEMİK KIRIKLARI VE KIRIKLARIN HAYAT FONKSİYONLARINA ETKİSİ

Bu konuda çizelgeler düzenlenmiş olup, bu çizelgelere anabilim dalımızın http://cbuadlitip.tripod.com web adresinden ve yayınlanma çalışmaları süren “ADLİ RAPOR TEKNİKLERİ” isimli kitabımızdan faydalanılabilir.

YARA İYİLEŞMESİ VE YARA YAŞININ SAPTANMASI

Bir pratisyen hekimin, yaradaki çıplak gözle görülen görünümlere dayanarak yaranın oluşması ile muayene edilme zamanı arasında geçen süreyi tahmin etmesi gerekebilir.

Ekimoz şeklindeki yaralar;

· Kırmızı ise yeni;

· Mavi, Mor (menekşe) renginde ise 3-6 günlük;

· Fıstıki yeşil renkte ise 7-12 günlük;

· Limon sarısı renginde ise 12-18 günlük olarak değerlendirilir

· Genelde 15-20 günden sonra kaybolurlar.

Ancak eskimozun renk değişimi, kişinin ve ekimozun lokalize olduğu bölgenin özelliklerine göre farlıklık gösterdiğinden kesin zamanlama yapmaktan kaçınılmalıdır. Örneğin sklerada ekimoz hep kırmızı rengini koruyarak, renk değiştirmeden kaybolur.

Açık yaralar ve sıyrık şeklindeki lezyonlarda ise;

· İlk olarak yaraya karşı vasküler ve hücresel bir reaksiyon olan enflamasyon gelişir. Yabancı mikroorganizma ve maddelerin yok edilmesine yönelik olan bu aşamada eritrosit, trombosit özellikle de lökositler aktif rol alırlar.

· Enflamasyonun sonlarına doğru fibroblastların gelmesiyle başlayan bağ dokusu sentezi yeterli miktarda kollajen yapımıyla sonlanır.

· Daha sonra da kollajen liflerin organize yapıya dönüştüğü ve yıllarca sürebilen nedbe olgunlaşması ve yeniden yapılanma meydana gelir.

Bu gelişmelerin şiddeti değişiklik gösterdiğinden bu yolla yaranın yaşının kesin olarak belirlenmesi mümkün değildir.

Ancak çalışmalardan elde edilen ortak sonuçlar göz önüne alındığında;

· 12 saatlik bir süre geçtikten sonra yaranın kenarları kırmızı ve şiştir.

· 24 saat kadar sonra küçük bir yara kabuk bağlayabilir.

· Eğer yara enfekte olursa yaklaşık 36 saatlik bir süreden sonra irin görülebilir.

· 24 saat sonra başlayan epitelizasyon küçük ve temiz bir yarada 4-5 günde tamamlanır.

Yaranın çıplak gözle tespit edilebilen iyileşme sürecindeki değişiklikleri, büyük oranda ortamda enfeksiyon bulunup bulunmamasıyla ilgilidir.

Ortamda enfeksiyon yoksa (Aseptik-primer yara iyileşmesi) yara yaşını tahmin etmek olasıdır.

Enfeksiyon oluştuysa (Septik-sekonder yara iyileşmesi) yara tabandan granülasyon dokusu oluşumuyla iyileşir, iyileşme gecikir ve yaranın yaşını herhangi bir doğruluk derecesinde saptamak olanaksızlaşır.

Makroskopik bulgular yeterli olmuyorsa; yaranın yaşının saptanması için histolojik, histokimyasal ve biyokimyasal incelemelerle sonuca ulaşılabilir.

Histolojik incelemede doku reaksiyonları değerlendirilerek (Örnek: 24-72 saat içinde yeni kapiller oluşumunun görülmesi, yaklaşık 48 saatte lökosit infiltrasyonunun pik yapması) yara yaşı değerlendirilebilmektedir.

Ancak bir yarada oluşan doku reaksiyonunun derecesi;

· Uygulanan travmanın şiddetine,

· Dokunun vaskülaritesine,

· Enfeksiyon veya dokuda yabancı maddelerin varlığına,

· Kişinin sağlık durumuna

göre değişiklik gösterir.

Bu faktörler göz önüne alındığında yaranın meydana geliş zamanını çok kesin sınırlar koyarak tahmin etmenin olanak dışı olduğu kabul edilmelidir.

Ancak yaradaki mikroskopik reaktif değişiklikler deneysel olarak saptanan değişikliklerle kıyaslanarak yaklaşık yara yaşı tahmin edilebilir. Yara yaşını tahmin etmek için elimizde bulunan alternatifler şunlardır:

İLERI INCELEMELER:

Biyokimyasal (Yaralanmadan birkaç dakika sonra oluşan değişiklikleri bile saptamak mümkün olabilmektedir- Fiksatifsiz tüpe materyal alınır.)

Histokimyasal (Bir saat geçtikten sonra ortaya çıkan değişiklikleri tanımlamak mümkündür-Frozen yöntemi kullanılır-Fiksatifsiz materyal alınır.)

Histolojik (İki hafta süre ile yara yaşının saptanmasına yardımcı olur ancak ilk sekiz saat yeterince bilgi vermeyebilir-Fiksatif olarak %10 formaldehit kullanılmalıdır.)

Pratisyen hekim yarayı önce makroskopik özellikleri dikkate alarak incelemelidir. Eğer yara yaşını bu yolla tahmin etmek olası değilse histolojik inceleme için materyal alma yoluna gitmelidir. Tüm bu incelemeler için yara, kenarları boyunca eksize edilmeli ve kontrol için yaralanmamış komşu bölgeden de benzer şekilde materyal alınmalıdır.

ANTEMORTEM-POSTMORTEM YARA AYIRIMI:

MAKROSKOPİK İNCELEME

Ölümden önce ve sonra meydana gelen yaralar arasında ayırım yapılması adli tıbbın en önemli sorunlarından birisidir.

Canlı organizmada, yaranın meydana gelmesiyle birlikte “vital reaksiyonlar” olarak adlandırılan doku reaksiyonları görülmeye başlar. Bu reaksiyonlar vasküler, hemostatik ve hücresel olmak üzere 3 ana grupta toplanırlar.

Vital reaksiyonlar postmortem yaralanmalarda negatiftir.

Cesedin su içindeki hareketleri sırasında veya cesedin taşınması esnasında ya da başka bir nedenle postmortem olarak ekimozlar ve artifisyel sıyrıklar meydana gelmiş olabilir.

Özellikle karınca gibi hayvanların postmortem olarak meydana getirdikleri ısırık izleri sıyrık yarasını andırır.

Diğer zararlar otopsiyi takiben olabilir.

Postmortem interval uzadıkça deri çok daha frajil hale gelir.

Otopsi sonrası cesedin rekonstriksiyonu ve özellikle sıcak su ile yıkama gibi morgda normal olarak yapılan işlemler bile ciltte bazı zararlara yol açabilir.

Boyuna basınç uygulanmasıyla meydana gelen ölüm olayında olduğu gibi konjesyonla karekterize ölümlerde venöz sistem ölüm esnasında dolabilir ve çok sayıda artifisyel kanamalar oluşabilir. Bu bakımdan boyun bölgesi önemlidir. Özefagus ve servikal omurlar arasında biriken kan, elle boğmadaki ekimozları taklit edebilir. Bu durumda yanılgıyı önlemek için beynin ilk başta çıkarılması önerilmektedir.

Çıplak gözle incelendiği zaman yara kenarları; kızarık ve şiş ise, kanamalı ise, kabuklanma var ise, iltihap mevcut ise, epitelizasyon var ise, yaranın etrafında ekimoz var ise yaranın antemortem orijinli olduğunu söylemek mümkündür.

ANTEMORTEM VE POSTMORTEM YARALARDAN KANAMA:

Yaradan fazla miktarda kanama olması genellikle bu yaranın ölümden önce meydana geldiğini gösterir.

Kanamanın yokluğu, hatta nispeten büyük bir damar yaralanmış olsa bile, kesinlikle postmortem orijinli olduğunu göstermez. Bu durum, ölüme sebep olan major faktörün “şok” olması durumunda antemortem yaralarda da görülür.

Dış kanama postmortem yaralardan da meydana gelebilir, fakat bu gibi bir kanama büyük damar veya vücudun sarkan bir bölümü yaralanmadıkça az miktarlardadır. Antemortem yara özellikle vücudun sarkan bir bölümünde ise ölümden sonra bile kanadığı müşahede edilebilir.

Canlıdaki kanama genel olarak pıhtı oluşumu ve damarların kontraksiyonu ile tutuluncaya kadar devam edecektir. Fakat bunlar oluşamadan ölüm meydana gelebilir. Kanama miktarı 3-4 dakika gibi kısa bir sürede hatırı sayılır miktarlarda olabilir. Bu yaralanan damarın büyüklüğüne bağlıdır.

Antemortem ve postmortem ekimozun ayırımı:

Antemortem ekimozları anımsatan küçük ekimozların ölümden sonraki birkaç saat içerisinde vücuda yeterli derecede kuvvet uygulanması durumunda meydana getirilebileceği genellikle kabul edilmektedir. Eğer ölümden sonra uygulanan kuvvet yeterince büyükse etkilenen bölgedeki kapillerler rüptüre olabilir ve kanın doku boşluklarına ekstravaze olabilmesiyle antemortem ekimozların yapısına benzer şekilde ekimozlar oluşur. Eğer travmadan sonra ölüm hızla gelişmişse antemortem ekimozların postmortem olanlardan ayırımı mümkün olmayabilir. Fakat, eğer ölüm gecikirse bu ekimozlar mikroskopik incelemede ayırt edilebilir.

MİKROSKOPİK MUAYENE

Şüpheli olgularda, mikroskopik muayenede doku reaksiyonunun mevcudiyeti ile antemortem bir yarayla postmortem bir yaranın ayırımı yapılmalıdır.

Yara iyileşmesinde görülen safhaların mikroskopik olarak tespit edilmesi yaranın antemortem orijinli olduğunu gösterir.

Somatik ölümden sonra travmaya cevap olarak dokularda lökositlerin marjinasyon ve sınırlı bir emigrasyonu oluşmasına rağmen, doku hücrelerinde hücresel eksüdasyon ve reaktif değişiklikler sadece antemortem yaralarda görülür.

Doku reaksiyonunun olmaması, yaranın kesinlikle postmortem orijinli olduğu anlamına gelmez. Doku reaksiyonunun gelişmesi için ölümden önceki zaman yeterli olmayabilir veya küçük bir yaranın olduğu olguda reaksiyon sona ermiş olabilir.

Minimal bir kontüzyon gibi küçük yaralarda hücresel zararın derecesi kayda değer bir lökositik eksüdasyonu açığa çıkarmak için yetersiz olabilir, ya da dolaşım yetmezliğiyle birlikte olan ciddi yaralanmalarda normal reaksiyona engel olunabilir.

Yaralanmaya karşı lokal reaksiyonun şiddeti (yoğunluğu) yaralanmanın ciddiyeti, yaralanan dokunun damar yapısı ve yabancı cisim ya da enfeksiyonun varlığı veya yokluğu gibi bazı faktörlere bağlıdır. Doku reaksiyonunun seyri bu yüzden çok çeşitli olabilir.

Doku reaksiyonunun bulunup bulunmadığı, histolojik, histokimyasal (pozitif ve negatif vital reaksiyon bölgelerinin gösterilmesi), biyokimyasal (histamin, serotonin tayini) yöntemlerle saptanabilir. öllümden sonraki 4-5. güne kadar vital reaksiyonların tanınabileceğini bilmek ve şüpheli bölgeden inceleme için materyal almak pratik olarak anlamlıdır.

ÖLÜM OLAYLARININ DEĞERLENDİRİLMESİNDE

YASALAR VE ADLİ TIBBİ YAKLAŞIM

KASTEN ÖLDÜRME

MADDE 81:

1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

NITELIKLI HALLER

MADDE 82:

1) Kasten öldürme suçunun

a. Tasarlayarak,

b. Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c. Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d. Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e. Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f. Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g. Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h. Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla,

i. Kan gütme saikiyle

j. Töre saikiyle

işlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

KASTEN ÖLDÜRMENIN İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ

MADDE 83:

1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.

2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;

a. Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması

b. Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması

c. gerekir.

d. Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaşmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.

İNTIHAR

MADDE 84:

1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.

TAKSIRLE ÖLDÜRME

MADDE 88

1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi beş yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir (TCK 21/1. madde). Kişinin başka bir kişiyi ona silah yöneltip öldürme kastıyla ateş edip öldürmesi, eğer olay anında gelişen, tasarlanmadan yapılan bir eylemse, kişi kasten öldürme (TCK 81) ile suçlanıp, müebbet hapis cezası ile yargılanırken; eğer olay kastın yanı sıra, tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek,yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle, üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gebe olduğu bilinen kadına karşı, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla, kan gütme saikiyle veya töre saikiyle işlenirse suçun nitelikli şekli oluşacak ve yargılama ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle sürecektir (TCK 82).

Olası kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların öngörülerek gerçekleştirilmesidir (TCK 21/2. madde). Bir düğün salonunda havaya ateş etmekte olan kişinin bir süre sonra silah üzerindeki hakimiyetini kaybetmesine rağmen ateş etmeye devam etmesi, bir süre sonra silahın yatay pozisyona gelmesiyle bir başka şahsı alnından vurması veya kırmızı ışık yandığını gören ancak buna rağmen geçmeye devam eden bir araç sürücüsünün, yeşil ışıkta geçmeye çalışan yayalara çarparak ölümlerine sebebiyet vermesi örneklerinde olduğu gibi, kişi olacak sonucu öngörmüş, ancak kişi fiili işlemeye devam etmiştir. Olası kast çerçevesinde değerlendirilebilecek başka bir suç tanımlaması; Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesidir (TCK 83/3) ki bu suç, kast ve taksir arasında bir bölgeyi işgal etmektedir. Kişinin yükümlü olduğu belli bir uygulamaya yönelik (icrai) davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin, uygulamaya yönelik (icrai) davranışa eşdeğer olması, ihmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için kişinin belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması, önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, ve sonuçların öngörülmüş olması (taksirden farkı) gereklidir. Araç muayenesi yaptırması yasalarda belirtilmiş olmasına rağmen, aracının muayenesini yaptırmayan, freninin bozuk olduğunu bilen aracının freninin boşalabileceğini ve birilerinin yaralanması yada ölmesine neden olabileceğini öngörebilen bir kamyon şoförü başka bir önlem almaksızın yokuş aşağı aracını park edip, araçtan indikten sonra, kamyonun freni boşalıp, birilerinin ölümüne neden olmuş ise ihmali davranış sonucu kasten öldürme fiilinden yargılanacaktır.

Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesinin öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi (TCK 22/2. madde), bilinçli taksir kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi olarak tanımlanmaktadır (TCK 22/3. madde). Taksirde işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir (TCK 22/4. madde). Taksirle öldürme (TCK 85. madde) bu tip suçlardandır. Taksirin oluşabilmesi için icrai veya ihmali bir hareket varlığı, failin, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak, varolan dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirebilecek durumda olması, tüm bu şartlara rağmen gerekli dikkat ve özen eksikliğine bağlı olarak, yükümlülüğe aykırı davranış neticesinde, öngörülmemiş ve suç tanımında yer alan bir sonucun ortaya çıkması gereklidir. Bir kavşakta kendisine yanan kırmızı ışığı yeterince özen göstermediğinden dolayı görmeyen ve yoluna devam eden sürücünün, yayalara çarpıp yaralaması veya öldürmesi taksirli suç kavramı içerisinde değerlendirilebilir iken, aynı sürücünün yeterince uykusunu almadan yola çıktığının belirlenmesi durumunda, bilinçli taksir kavramı söz konusu olabilecektir.

Bir kişinin hukuk prensipleri çerçevesinde ortaya çıkan sonuçtan sorumlu olabilmesi için;

1) Hareket olayı.

2) Bu hareket olayından bir sonucun doğması.

3) Bu hareket ile sonuç arasında bir rabıta - bağlantı – illiyet bağının bulunması gerekir

Olayda bir hareket mevcutsa, bu hareket sonunda bir sonuç doğmuşsa, bu hareket ile ölüm arasında bir illiyet - ra­bıta - bağlantı mevcutsa, hareket ile somuç arasında uygun illiyet bağı vardır denilir. Prensip olarak; hareketle sonuç arasında bir illiyet bağını kura­madığımız sürece, bir sonuç bir hareketten doğmuş olsa bile, bağlantı kurulamamış olduğundan o hareketi yapana o neticeyi kanunen yükleyemeyiz.

Olayda bağlantı kurma; uygun sebebe dayanmalıdır. Bir hare­ketten çeşitli sonuçlar doğar. Bu sonuçların bir kısmı normal sonuç­lardır. Bunlar önceden düşünülebilen, tahmin edilebilen neticelerdir. Diğer bir kısmı ise anormal neticelerdir. Yani önceden düşünülemeyen tahmin edilemeyen sonuçlardır.

Gene hukukta prensip olarak bir kimse hareketinin normal sonuç­larından sorumlu tutulur. Anormal neticeden kimseyi sorumlu tuta­mayız. Yani hareketle anormal sonuç arasında illiyet bağını kurama­yız. İlliyet bağını kuramadığımız andan itibaren de, ölüm olayı mey­dana gelmiş olsa dahi, ölümün sorumluluğunu traumayı tatbik eden kişiye yükleyemeyiz. Yükleyebileceğimiz tek sorumluluk yapmış oldu­ğu traumanın normal neticesi olacaktır.

O halde, ölüm olsa dahi, illiyet kuramadığımz sürece, ölüm neticesini kişiye yükleyemeyiz.

Hiç yorum yok: