17 Ekim 2006

17 ADLİ TOKSİKOLOJİ VE BAĞIMLILIK

17

ADLİ TOKSİKOLOJİ VE BAĞIMLILIK

ADLİ TOKSİKOLOJİ

Dünyada 5 milyondan fazla kimyasal bileşik ve bunların endüstriyel, farmakolojik, zirai sektörler ve evlerde rutin olarak kullanılan seksen bin kadar permutasyonu bulunmaktadır.

Zehirli maddelerin insan sağlığına verdiği zarar tarihin çok önceki devirlerinden bu yana bilinmektedir. İlkel insan böyle maddeleri ok ucuna sürerek düşmanını veya tehlikeli bir hayvanı yok etmeyi bulmuştur. Tokson, ok ucuna sürülen, okla ilgili zehir anlamındadır. Logos ise, bilimi anlatır. Bu kelimelerden türeyen toksikoloji zehir bilimi demektir.

Yeterli miktarda (toksik dozda) alındığında vücudun kimyasal ve fizyolojik düzenine etki ederek sonuçta ölüme yol açan maddelere toksin ya da zehir denir.

Zehirli maddeler canlı organizmaya girmedikçe zararsız olup, canlı organizmaya girdiklerinde aktivite kazanırlar ve zehirlenme dediğimiz klinik tablolar ortaya çıkar, canlı varlığın fonksiyonları kaybolur, ölüm meydana gelebilir. Zehirlenme; yeterli miktarda verildiğinde zehir gibi davranabilecek bir kimyasal maddenin dokularda yol açtığı hasarın klinik belirtileridir.

Zehirlenmeler, olay kaynağı (orijin) açısından çoğu kez kaza, seyrek olarak intihar, nadiren cinayettir.

KAZA SONUCU ZEHİRLENMELER:

Kaza şeklinde zehirlenme, düşünülmeden, bilinmeden, düşünülenin dışında, tedbirsiz ve dikkatsizce bir davranışın ardından ortaya çıkan zehirlenmedir.

Tedavi veya ağrı dindirici olarak kullanılan ve etkisinin çabuklaşması için yüksek dozda alınan veya asıl ya da yan etkileri nedeniyle yüksek dozda çocuk düşürme, zayıflama veya alışkanlıklar nedeniyle kullanılan pek çok ilaç, yüksek dozlarda zehirlenmelere yol açabilmekte, tekrarlayan dozlar organizmada birikim yapabilimekte, ilaca karşı aşırı reaksiyon oluşabilmekte, böylece zehirlenme tabloları ve ölümler ortaya çıkabilmektedir.

Endüstri veya sanayide yeni ürünlerin elde edilişi, ürünlerin muhafaza veya nakli sırasında veya maden ocakları, döküm atölyeleri, ayakkabı ve boya sanayii gibi iş yerlerinde üretimin çeşitli aşamalarında kullanılan maddeler ile oluşan mesleki zehirlenmeler görülebilir.

Çoğu zehirli madde, tadı, kokusu, rengi bakımından kendini belli etmediğinden özellikle çocuklar ve madde hakkında bilgisi olmayan kişilerce normal gıda sanılarak alınabilmekte olup, evde açıkta bırakılmış ilaçlar çocuklar için ve zehirli mantar türlerinin yenmesi ise tüm aile için büyük tehlike oluşturur.

İlaçlanmış meyvelerin, sebzelerin yıkanmadan yenilmesiyle zehirlenme görülebilir.

Ülkemizde zirai mücadele ilaçlarının gıdalarla karışmasına sık rastlanılmakta olup, bu tür maddelerin, gıda maddelerinin konulduğu ambalajlara (su şişesi vb.) konularak evde bulundurulması sonucu meydana gelen zehirlenmeler azımsanmayacak orandadır.

Günlük hayatta kullanılan temizlik ve dezenfeksiyon maddeleri, deterjanlar ile böcek öldürücüler kaza sonucu zehirlenmelerde rol alabilirler.

Besinlerin bozulmasını engelleyen konservatif maddeler, besinlere karıştırılan boyalar, asit ve esanslar, antiseptikler ile bozulmuş gıda maddeleri kazai zehirlenmelere neden olabilir.

Yılan, akrep, arı sokması sonucu oluşan zehirlenmeler de kazai zehirlenmeler içerisinde değerlendirilmektedir.

İNTİHAR:

Kişi, ölümün ağrısız olacağını düşünerek kolay temin edebileceği maddeleri tercih eder ki şehirlerde ilaçlar, kırsal kesimde ise zirai mücadele ilaçları daha kolay temin edilirler.

İlaçlardan barbituratlar, trankilizanlar intihar amacıyla sık kullanılırken, afyon yutma, asit içme, havagazı, çamaşır suyu, karbonmonoksit (şofben), antifriz vb. madde ve yöntemler de kullanılabilmektedir.

ŞÜPHELİ KRİMİNAL ZEHİRLENMELER:

Tadı, kokusu olmayan, gıda içinde farkına varılmayan toksik maddeler; kahve, içki, ve yemek içine katılarak çoğunlukla birden bire öldüğü veya bazen kaza ya da intihar süsü vermek amacıyla kullanılırlar.

Klinik tanıda güçlükler mevcut olup, zehirlenme tablosu diğer bazı klinik durumlarla karışabileceğinden, arsenik zehirlenmeleri gastroenterit, striknin zehirlenmeleri tetanoz ile karıştırılabilir. Bunun tersine bazı hastalık belirtilerinin zehirlenme tablosu ile de karıştırılması mümkün olup intestinal obstrüksiyon irritan metal zehirlenmesi sanılabilir.

Bazı vakalarda kişiler başka insanların suçlanması amacıyla kendilerini zehirleyebilirlecekleri gibi ayrıca zehirlenme taklidi yapan histerik vakalara karşı da uyanık olunmalıdır.

Zehirli maddeler bir savaş aracı gibi kullanılmak istenmiş ve denenmiştir.

Bir zehirlenme olgusu karşısında: zehirlendiğinden kuşkulanılan kişi hayatta ise ve kooperasyon kurulabiliyorsa kendisinden; bilinci kapalıysa veya komadaysa yakınlarından, dikkatli ve ayrıntılı bir anamnez alınmalıdır.

Kişi vefat etmişse yine yakınlarından, tanıklardan ve soruşturma dosyasından, adli yetkililerden zehirlenmeye yol açan maddenin ne olduğu, hangi yolla ve ne miktarda almış olduğunun öğrenilmesine çalışılır.

Zehirlenme nedeniyle öldüğünden kuşkulanılan bir kimsenin üzeri ve ölü olarak bulunduğu yer dikkatlice gözden geçirilmeli ve incelenmeli, şüpheli maddeler özellikleri bozulmadan incelenmek üzere uygun ambalajlara konarak alınıp, savcılığa teslim edilmeli ve toksikolojik inceleme yapmak için gerekli vücut sıvıları, doku ve organlardan örnekler alınmalıdır.

TOKSİK ETKİYİ BELİRLEYEN FAKTÖRLER

MİKTAR (DOZ):

Her zehir için toksik etki miktarı belirlenmiş olmakla birlikte bu miktarlar kişiden kişiye değişir.

ALINMA ŞEKLİ:

Bazı maddeler ağızdan alındılarında etkin olmadıkları halde enjeksiyon yoluyla alındıklarında şiddetli etki yaparlar.

YAŞ VE CİNSİYET:

Çocukların ve yaşlıların dayanıklılıkları azdır. Kadınlar erkeklere oranla daha az dayanıklıdır.

ALIŞMA (TOLERANS):

Bazı zehirlere alışmak mümkündür. Bu durumda alışılan maddenin yüksek dozları toksik etki göstermez. Ağrı tedavisinde kullanılan analjeziklere olan tolerans tedavide sorun olabileceği gibi amfetaminler, barbituratlar, benzodiazepinler ve morfin-eroin-metadon grubundan toksik maddelere tolerans gelişirse klinik etki beklenenin çok altında kalırken kanda veya dokularda toksik veya öldürücü doza ulaşabilir.

İDİYOSENKRAZİ:

Toleransın tam tersi bir durumdur. Bazı insanların toksik maddelere karşı özel bir hassasiyetleri olabilir. Maddenin çok küçük dozları ciltte kızarma, ürtiker, ishal, ateş gibi belirtilere sebep olabildiği gibi ölüme yol açabilir. Penisilin, aspirin, kokain, eroin bu etkiyi yapan maddelere örnek olarak verilebilir.

HASTALIKLAR:

Kalp, karaciğer, böbrek hastalığı olanlar toksik maddelere karşı daha hassastırlar.

MADDENİN ÖZELLİKLERİ:

Kimyasal maddelerin hepsi oldukça spesifik bir eşiği aştıktan sonra insan vücudu için zararlı olmaktadır. Bu eşik her madde için değişiktir. Ayrıca organizmada meydana getireceği zarar o kimyasal maddenin;

1. Absorbsiyon hızı

2. Metabolizasyon hızı

3. Etki mekanizması

4. Ekskresyon hızı ve şekli

5. Depolanma özelliklerine bağlı olacaktır.

MADDENİN FİZYOPATOLOJİK ETKİLERİ

Bir hekim toksik madde ve özelliklerini iyi tanımalı, fizyolojik etkilerini bilmelidir. Ancak bu şekilde kendini koruyabilir ve zehirlenenlere yardım edebilir.

EMİLİM:

Toksik maddeler türlü şekillerde organizmaya girerler. Bunlar oral yol, solunum yolu, cilt ve mukozalar ile peranteral yollardır.

Oral Yol:

Gaz halindeki zehirli maddeler dışında bulunan her madde ağız, mide, barsak mukozalarından venöz dolaşıma karışır. Karaciğer bu maddeleri tutmaya, zararsız hale getirmeye çalışır. Lokal etkiye vücut bulantı, kusma, diyare ile cevap verir. Bunlar organizmanın sulandırma, elimine etme, zararsız kılma çabasıdır.

Solunum Yolu:

Solunum yolu zehirli maddelerin ikinci sıklıkta vücuda girdiği yoldur. Gaz veya damlacıklar halinde solunum havasına karışan toksik maddeler alveollere dolar. Oradan direkt olarak arterial dolaşıma karışır. Toksik maddeler karaciğerin anti-toksik süzgecine takılmaz. Bu nedenle pulmoner absorbsiyon çok tehlikelidir. Zehirleyici ortamdan uzaklaşmak, kurtulmak için yapılacak ilk harekettir. Bazı gazlar yüksek konsantrasyonlarda solunum refleksini durdurma suretiyle ölüme yol açar. Solunum yolu ile giriş bazen larinks ödemi, akciğer ödemi yapabilir. Bunun nedeni asit buharlarının irritasyonudur. Solunan madde irrite edici ise öksürük, akciğer konjesyonu, nefes darlığı ilk belirtiler olarak kendisini gösterir. Eter, kloroform, anestezikler, nikotin, anilin, benzen, karbon tetraklorür, amonyak, asit buharları, tarım koruma ilaçları, CO ve toksik gazlar, böcek öldürücü ilaçlar, esrar,kurşun buharları, savaş gazları vs. Solunum yolu ile alınabilen başlıca zehirli maddelerdir.

Cilt Yolu:

Sıvı haldeki bazı maddelerle katı maddelerin ciltten girebildikleri bilinmektedir. Ter ve vücut nemi bu girişe yardım eder. Fakat bu yol ile emilim yavaştır. Ciltte ağrı, yanma, konjesyon, flikten, ekzama ve nekroz oluşabilir. Fakat bazen de ciltte önemli bir belirti oluşmadan da toksik maddenin girişi ile tehlikeli durumlar ortaya çıkabilir. Ciltten organizmaya geçebilen maddelerin başlıcaları: İyot, zirai mücadele ilaçları, böcek öldürücü ilaçlar, salisilatlar, anilin, talyum, karbon tetraklorür, asit ve alkaliler, lizol, arsenik ve civa bileşikleri, florürler, fenol, kokain.

Parenteral Yol:

Parenteral yol ile zehirlenmelere daha nadir rastlanır. Bu yolu tıp mensupları ile ilaç alışkanlığı olanlar dener. Öldürücü doz oral dozun yaklaşık 1/3’ü kadardır. Etki çabuk, kesin olur. İntradermik, intramuskuler, intravenöz yapılabilir. Morfin, kinin, yüksek doz toksik ilaç, insülin bu yol ile kullanılabilen maddelerdendir.

Mukozalar Yolu ile Giriş:

Toksik madde ağız, burun mukozalarından emilebilir. Trinitrin, atropin, kokain ve eroin bu yolla zehirlenme yapabilir. Vajen ve rektum mukozalarından da zehirli maddenin girişi olabilir.

ZEHİRLERİN ORGANİZMAYA DAĞILIMI, BİRİKİM DURUMU:

Kan ile organizmaya dağılan zehirli madde kendisine özgü organ ve dokularda birikir. Suda çözülen maddeler daha çok kan ve kanlı dokular (örn. Alkol), yağda çözünen maddeler beyin, karaciğer, sürrenallerde yerleşir. Flor kemik ve dişlerde birikir. Ağır metaller kıl, tırnak ve ciltte, dijitaller kalp kasında yerleşir. Benzen, kurşun kemik iliğinde, kurşun ile civa bileşikleri böbreklerde birikir. Ayrıca tüm zehirli maddeler, özellikle metaller, kurşun, civa, arsenik karaciğerde tutulur veya birikirler. Zehirlenme tedavisinde takip edilecek yol ve otopside alınacak materyal için bu bilgiler faydalı olur.

TOKSİK MADDELERİN METABOLİZMASI:

Organizmada toksik maddelerin metabolizması sindirim kanalında başlar. Mide ve barsak sekresyonu artışı ile maddenin sulanması, konsantrasyonunun azalması, parçalanması ve etkisinin azalması ortaya çıkar. Bulantı ve kusma, ishal ile toksik maddenin önemli bir kısmı dışarı atılabilir. Karaciğer anti-toksik enzimleri yardımı ile toksik maddeleri parçalama, okside etme ve redükte etme, metilleştirme, fagosite etme ile görevlidir. Böylece alkaloitler, organik bileşikler değişime uğrar. Böylece bazı maddelerin etkileri, zararları en aza indirilir. Fakat bazen oluşan yeni ara ürünler organizmaya daha fazla zarar da verebilir. Klorlu maddelerden açığa çıkan klor şiddetli bir hücre zehiridir. Benzen okside edildiğinde daha şiddetli toksik bir madde olan fenol oluşur.

TOKSİK MADDELERİN ATILIMI:

Toksik maddeler özelliklerine göre elimine edilir. Gaz halinde bulunan veya uçucu olan zehirli maddeler (alkol, CO, anestezikler, benzen, siyanür asidi gibi) solunum yolu ile çıkarılır. Metaller, alkaloitler safra yolu ile, civa barsak kanalından dışarı atılır. Ayrıca tükürük, ter, idrar, süt atılım yolları arasındadır. Kusma ve ishal de önemli bir toksik madde atılım yoludur.

KİMYASALLARIN ORGANİZMADAKİ ETKİLERİ:

Klinik bulgulara dayanarak spesifik olarak kimyasal maddenin ayrımı mümkün değildir. Kimyasal olarak vücut sıvılarından bu kimyasal maddeyi ya da metabolitlerini ayırdetmek en sağlıklı yöntemdir. Postmortem olarak organ parçaları ve vücut sıvılarından toksikolojik yöntemlerle kimyasal maddenin ayırdedilmesi gerekmektedir.

Kimyasal maddelerin etkisiyle meydana gelen klinik tablolar bazı sistemik hastalıkların kliniğine de karışacak özelliktedir. Bu nedenle klinikte tanı ve sağaltıma daha dinamik yaklaşmak açısından, postmortem olarak kesin ölüme neden olan maddeyi bulmak açısından kimyasal maddenin izole edilip ayırdedilmesi ve kantitatif olarak tayin edilmesi gerekmektedir.

Kimyasalların organizmada meydana getirdiği değişikliklere, kimyasal özelliklerine ve kullanım amaçlarına göre çeşitli sınıflamaları yapılmıştır. Organizmada meydana getirdikleri değişikliklere göre yapılan sınıflamalardan biri aşağıda aktarılmıştır.

1. Grup: Spesifik yapısal değişiklikler yapmayanlar; bu grupta kimyasalın doğrudan etkisi ile oluşmuş morfolojik değişiklikler yoktur. Meydana gelen lezyonlar gelişen terminal hipoksi, dolaşım bozukluğu gibi kliniklerin yansımasıdır. Hızla ölüme neden olan birçok kimyasal madde bu gruptadır. Santral sinir sistemi depresanları, alkaloitler, doku asfiksisine neden olan CO, CN gibi maddeler, tarım koruma ilaçları bu gruptadır.

2. Grup: Zehirin giriş kapısında lezyon olmadan sistemik lezyonların görüldüğü gruptur. Örnek olarak akut hemolitik zehirler olarak bilinen arsenik ve nitrobenzene verilebilir.

3. Grup: Sistemik etki görülmeksizin giriş kapısında lezyon oluşturanlar. İrritan gazlar, koroziv etkili kimyasallar gibi.

4. Grup: Hem lokal hem de sistemik lezyonların bulunduğu gruptur. Bazı kimyasal maddeler özellikle ağır metaller bu grupta yer alır.

KESİN ENTOKSİKASYON TANISI:

· Şüpheli kimyasalın kişinin vücut sıvılarından izolasyonu ve kantitasyonu,

· Şüpheli kimyasalın metabolitlerinin vücut sıvılarından izolasyonu ve kantitasyonu,

· Şüpheli kimyasalın spesifik olarak etki ettiği enzim ya da diğer kimyasalların izolasyonu ve kantitasyonu ile konabilir.

ENTOKSİKASYONLARDA POSTMORTEM TANI:

· Ayrıntılı tıbbi anamnez alınmalı, şüpheli kimyasal maddenin açık ismi kaydedilmeli, varsa örneği alınmalıdır.

· Kimyasalın alındığı zaman biliniyorsa not edilmelidir.

· İlk belirtilerin başlama zamanı ve şekli not edilmelidir.

· Bir sağlık kurumuna başvurulmuş ise;

o İlk fizik muayene bulguları,

o İlk laboratuvar bulguları,

o Uygulanan tedavi şeması (dozları ile birlikte),

o Klinik gidiş ve terminal tablo not edilmelidir.

· Otopsisi sırasında mutlaka organ ve vücut sıvıları toksikolojik araştırmalar için alınmalı,

· Zehirlenme gibi gözüken klinik tablonun altında varolabilecek sistemik hastalıklar akıldan çıkarılmamalı, Mutlaka histopatolojik inceleme için de uygun teknikle organ örnekleri alınmalıdır.

· Böyle bir olgunun otopsisinde hekim önerilen standart tekniklerin dışında gelişigüzel organ ve vücut sıvısı aldığında toksikolojik ve histopatolojik incelemelerin sağlıklı sonuç vermeyeceğini ayrıca kendi sarf ettiği emeğin de boşa gideceğini, bazı koşullarda da hukuki sorunlarla karşılaşılabileceğini unutmamalıdır.

BİLEŞİMİNDEKİ ETKİLİ MADDE GRUBU

VE

KULLANIM AMAÇLARINA GÖRE

TARIM KORUMA İLAÇLARI

Ülkemizde geniş alanlarda tarım yapılmaktadır. Eğitimsiz kişiler yeterince gerekli önlemleri alamadan tarım ürünlerinin korunması amacı ile geliştirilmiş olan çeşitli kimyasal özelliklerdeki tarım koruma ilaçları ile bir arada yaşamaktadır. Ne yazık ki insan sağlığı için çok zehirli olan tarım koruma ilaçları çok sık olarak basit önlemlerin alınmaması nedeni ile kaza sonucu birçok kişinin ölümüne neden olmaktadır. Bulunma kolaylığından dolayı, Avrupa ülkelerinde rastlanmayan bir oranda intihar amacı ile de alınmaktadırlar. Bu nedenle aşağıda tarım koruma ilaçları dendiğinde ne kadar geniş bir kimyasal yelpaze ile karşılaşılabileceğinin kavranmasına yardımcı olması açısından tarım korumada kullanılan ilaçların kimyasal özelliklerine göre yapılmış bir sınıflandırma aktarılmıştır.

1-İNSEKTİSİTLER

Klorlanmış hidrokarbonlular, Organik fosforlular, Karbamatlar, Sentetik piteroidler, Bakteriler.

2-AKARİSİTLER

Halojenli bileşikler, Amin ve hidrazin türevleri, Dinitrofenol bileşikleri, Kükürtlüler, Organik kalaylılar.

3-KIŞ MÜCADELE İLAÇLARI VE YAZLIK YAĞLAR

4-FUMİGANTLAR VE NEMATOSİTLER

5-RODENTİSİTLER VE MOLLUSKİSİTLER

6-FUNGUSİTLER

Bakırlılar, Kalaylılar, Kükürtlüler, Dithiokarbamatlar, Phtalimidler, Nitro bileşikler, Anilidler, Benzimidazoller, Morpholinler, Piperazinler, Triazoller.

7-HERBİSİTLER

Phenoxy bileşikleri, Benzoik ve pikolinikler, Klorlu alifatikler, Karbamatlar, Anilin ve anilidler, Üre ve nitrojenler, Uracil ve triazinler, Nitrofenoller.

Tarım koruma ilacı aldığı ya da tarım koruma ilacı uygulaması sırasında sağlığı bozulduğu bildirilen bir hastanın yukarıda bazıları aktarılan kimyasallardan birinin etkisi ile sağlığının bozulması söz konusu olacaktır. Ancak listeye dikkatlice bakıldığında meydana gelebilecek klinik tabloların yalnızca fizik muayene bulguları ve verilen yetersiz bir anamnezle hangi kimyasalın etkisi ile meydana geldiğini söylemek ve o yönde tedavi etmek tıbben mümkün değildir.

ORGANİK FOSFOR ZEHİRLENMELERİ

Paration, Malation, Demetan gibi tarım ilaçlarının bileşiminde bulunur. Etkisini Asetil Kolin Esteraz enzimini inhibe ederek gösterir. Otopside sarımsak kokusu alınır. Bu tür zehirlenmeler önlem alınmaksızın yapılan tarımsal ilaçlamalarda ve kendi ambalajından başka kutu veya şişeye konmuş tarım ilacının içilmesi sonucu kazayla; ya da bilerek içilmesi sonucu intihar şeklinde olur.

SIK RASTLANAN BAZI İLAÇ ZEHİRLENMELERİ

ASPİRİN

Zehirlenmeye yol açan doz kişiden kişiye büyük farklılık gösterir. Aspirine karşı aşırı duyarlık durumu varsa küçük bir dozun ilk alımında bile, ürtiker, anjionörotik ödem, hipotansiyon, glottis ödemi, kollaps görülebilir. Erişkinlerde 25-30 tablet, çocuklarda 5-10 tablet aspirin zehirlenme kliniği oluşturur. Belirtiler: Kulak çınlaması, halsizlik, solukluk, hava açlığı, terleme, mide-barsak kanamaları, asit-baz dengesi bozuklukları şeklinde sıralanabilir. Başlangıçta semptomlar az olsa bile, alımdan 24 saat sonra kardiyak aritmilerle ani ölüm oluşabilir. Sindirim kanalında aspirin bulunduğu sürece emilim devam edeceğinden alımın üzerinden zaman geçmiş bile olsa mide yıkanmalıdır.

PARASETAMOL

10-15 gram kadar alınırsa beyin sapına doğrudan toksik etki ile ani ölüme; ya da erken veya geç dönem karaciğer yetmezliği ile ölüme yol açar.

ANTİDEPRESANLAR VE SEDATİFLER

Bu tür ilaçlar doz aşımı halinde kendi başlarına da öldürücü olmalarına rağmen diğer ilaçlarla ve alkolle birlikte alımı çok daha tehlikelidir.

İNSÜLİN

Kan şekerinde uzun süreli ve önemli düşüşlere yol açarak beyin ölümü yaratabilir. İntihar ya da cinayet amaçlı kullanılabilir. Şüpheli durumlarda cilt dikkatlice araştırılmalı, kuşkulanılan enjeksiyon bölgesi, altındaki yağ ve kas dokusu ile birlikte alınıp radyoimmunoassay yöntemi ile incelenmek için gönderilmelidir. Kanda da insülin aranabilir ama sonuç almak zordur.

ARSENİK

Bir ağır metal olan arseniğin oluşturduğu tuzlar toksiktir. Etkilerini hücrelerin mitokondriyal enzimlerini bozarak gösterir. Bu etkiye damar endoteli hücreleri çok hassastır, geçirgenlik artışı ve kanamalar oluşur. Otopside midede kırmızı kadife görünümü saptanır. 200-300 mg kadar arsenik alımı akut arsenik zehirlenmesi oluşturmak için yeterlidir. Ağızda yanma hissini izleyen kısa bir şiddetli gastroenterit, kanlı-sulu ishal, bulantı, kusma görülür. Kronik arsenik zehirlenmesinde, iştahsızlık, hafif bulantı, saç dökülmesi, el ve ayak tabanlarında hiperkeratoz, tırnakların kırılganlaşması, kaşıntılar, ağrılı şişlikler görülebilir. Arsenik, alımı izleyen ilk saatlerden itibaren saç ve tırnakların keratin lamelleri arasında birikir. Arsenik zehirlenmesinden kuşkulanılan ölüm olgularında kökleri ile birlikte alınmış bir tutam saç ve birkaç tırnak incelenmeye gönderilmelidir.

SİYANÜR

Etkisini dokularda oksijenasyon işlemini sağlayan sitokrom oksidaz enzimini inhibe ederek gösterir. Ayrıntıları kimyasal asfiksiler konusunda anlatılmıştır

STRİKNİN

Merkezi sinir sistemini aşırı uyararak tonik spazmlara yol açar ve asfiksi ile ölüme neden olur.

ASİTLER VE BAZLAR

Aşındırıcı (korozive) asitlerin (sülfürik, nitrik, hidroklorik, okzalik asit vb.), alkalilerin (sodyum hidroksit, potasyum hidroksit vb.), güçlü deterjanlar ve çamaşır sularının (sodyum hipoklorid) ağızdan alımı şiddetli acı hissine, yutma ve solunum güçlüğüne, şoka yol açabilir. Hızlı ve zayıf nabız, hipotansiyon ve ölüm oluşabilir. Otopside, aşındırıcı maddenin temas ettiği ağız çevresi, boyun, özefagus gibi yerlerde renk değişikliği, haşlanmış görünüm, yüzey bozukluğu, kanamalar görülebilir.

UYUTUCU- UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDELER

MORFİN, EROİN VE DİĞER OPİOİDLER

Afyon (Opium) bitkisinin reçinesinden (afyon sakızı) elde edilirler. Temel madde morfindir. Eroin (diasetil morfin), kodein, petidin, pentazosin, difenoksilat gibi maddeler morfin türevleridir. Bu maddeler, kullanıcılar tarafından “yoğun” etkileri nedeniyle aranırlar. Etkileri, alkolde olduğu gibi merkezi sinir sistemine depresyon-inhibisyon şeklindedir. Etkilerine karşı tolerans çabuk gelişir.

Henüz tam anlaşılamayan bir mekanizma ile, kronik kullanıcılarda bile alımdan hemen sonra ani gelişen ventriküler fibrilasyon ve pulmoner ödem sonucu ölüme yol açabilmektedirler. Bu tür ölümlerde kişi çoğu kez enjektör damarında olduğu halde bulunur.

Morfin ve türevleri ile zehirlenmede, cildin ılık ve nemli olduğu, tansiyonun düştüğü, solunumun yüzeyelleştiği, pupillaların topluiğne başı büyüklüğünde olduğu görülür. Alınan doz çok yüksekse, ölüm, solunum merkezi depresyonu sonucu olur.

Bir opioid olmasına karşın, Petidin eksitasyona yol açar. Toksikasyonu halinde atropin etkisine benzer ağız kuruluğu, taşikardi, pupilla dilatasyonu oluşur.

ESRAR

Hintkeneviri (Cannabis Sativa) bitkisinin öğütülmesiyle elde edilir. Dünya genelinde yaygın olarak kullanılır. En yaygın kullanım yöntemi sigara içine konup dumanının inhale edilmesidir. Yoksunluk sendromuna ve doğrudan ölüme yol açmaz. Zayıf bir bağımlılık oluşturur. Uzun süre esrar kullananlarda çeşitli psikiyatrik sorunlar görülür.

KOKAİN

Koka bitkisinin yapraklarından elde edilir. Sıklıkla diğer bağımlılık yapan maddelerle birlikte kullanılır. Tolerans ve bağımlılık kolay gelişirse de yoksunluk sendromu yaratmaz. Kronik kullanıcılarda mental disfonksiyonlar görülür. Genellikle buruna çekilerek kullanıldığından şüpheli olguların burun boşluklarından nemli pamuklu çubukla sürtme yoluyla materyal alınması yararlı olabilir. Aşırı dozda alımında, beyin kanaması oluşturabilecek hipertansiyon, yüksek ateş, aritmiler, pupillalarda dilatasyon ve solunum merkezi depresyonu görülür. “Crack” adı verilen madde, kokainin karbonat benzeri bir alkali ile karıştırılmasıyla elde edilir. Bu maddeye karşı bağımlılığın ilk kullanımda bile gelişebildiği belirtilmektedir.

LSD

Kullanımı ortadan kalkmış gibidir. Alımı, şiddetli eksitasyona, halüsinasyonlara neden olur.

YAPIŞTIRICILAR

Son yıllarda, 10-20 yaş grubunda yaygınlaşan bir bağımlılık türüdür. Toluen içeren yapıştırıcılar naylon torba içine konarak havası solunur. Aynı etkiyi yaratmak için ağza, çakmak doldurma gazı sıkılması, inhibisyonla ölüme yol açabilir. Yapıştırıcı koklamaya bağlı olduğu düşünülen ölümlerde, bir akciğer naylon torbaya konup ağzı sıkıca bağlanarak kimyasal tetkik için gönderilir.

BARBİTURATLAR VE DİĞER HİPNOTİKLER

Bu maddelere karşı tolerans çabuk gelişir. Yoksunluk belirtileri şiddetlidir. Alkolle ya da amfetaminle birlikte alınırsa düşük dozları bile öldürücü olabilir.

AMFETAMİNLER

Yorgunluk ve uykusuzluk gidermek amacıyla yapay olarak geliştirilmiş bir madde gurubudur. Kronik kullanımı, hipereksitasyon, hallüsinasyon ve psikoza yol açar. Toksikasyonunda ise yüksek ateş, hipertansiyon, aritmiler, subaraknoidal ve intraserebral kanamalar görülebilir.

MADDE BAĞIMLILIĞI

Bir madde ile santral sinir sistemi arasındaki etkileşmeden doğan, kendini psişik ve bazen ilave olarak somatik(fiziksel) belirtilerle gösteren ve maddeye karşı özlem veya açlık oluşturmasından ötürü o maddenin kişi tarafından devamlı ya da periyodik olarak kullanılması ile belirlenen durumdur.

Madde bağımlılığı dünya genelinde yaşanmakta olan çok boyutlu ve büyük bir sorundur. Bağımlılık yapan maddelerin birçoğu aslında hallüsinojen-uyarıcı etkileri için alınmaktaysa da, alımdan kısa bir süre sonra gelişen derin uyku ve uyuşukluk hali nedeniyle bu tür maddelere genellikle “uyutucu-uyarıcı- uyuşturucu” maddeler denmektedir.

Uyutucu- uyarıcı- -uyuşturucu maddelerin çoğu hızla tolerans gelişimine yol açar. Aynı etkinin oluşabilmesi için giderek artan miktarda maddeye gereksinim duyulur. Bu da giderek artan toksik etkiler, madde bulmak için ayrılan para ve zamanın artması demektir.

Basit bir tanımlamayla, kişinin madde kullanma alışkanlığından vazgeçememesi demek olan bağımlılık da toleransla paralel bir olgudur.

Kullanımı ve ticareti ağır birer suç olmasına karşın engellenemeyen, hatta giderek yaygınlaşan bu maddeler hakkında hekimlerin bazı temel konuları bilmeleri; gerek canlıda gerekse cesetlerde madde bağımlılığına-kullanımına ilişkin fiziksel belirtileri saptayabilmeleri beklenir.

Yasalarımızda “Uyuşturucu maddeleri kullanan bir kimsenin alışkanlığı bağımlılık düzeyinde ise özel güvenlik tedbirlerine karar verilir.” denmektedir.

Sanılanın aksine, madde bağımlılarının mutlaka enfekte yaralarla kaplı, bir deri-bir kemik görünümde olmaları gerekmez.

Hastalıklı ve zayıf bağımlılardaki bu görünüm, kullanılan maddelerin kendi toksik etkilerine olduğu kadar, iştah kaybına, gıda için para ayıramamaya, vitamin eksikliğine, tekrarlayıcı enfeksiyonlara, madde bağımlılarında özellikle sık görülen bazı enfeksiyonlara bağlıdır.

Tekrarlayan enjeksiyonlardan dolayı ekstremite venlerinde trombozlar, flebitler, nedbeler, cilt abseleri, yağ nekrozu ve miyozitis gelişebilir.

Katı (toz halindeki) maddelerin, steril olmayan koşullarda dilüe edilmesi ve enjeksiyonu sonucu, akciğerlerde ve karaciğerde önce mikroemboliler, daha sonra abse ve granülomlar gelişir.

Bağımlı kişilerce ortak olarak kullanılan enjektörlerden B tipi hepatit, AIDS, sıtma, piyojenik bakteriyel enfeksiyonlar bulaşır. Sepsis, enfektif endokardit, klebsiyella pnömonisi görülebilir.

Yetersiz beslenme, tüberküloz başta olmak üzere pnömoni ve diğer ağır enfeksiyonlara zemin yaratır.

Her türlü kazaya ve yangına maruz kalma riskleri fazladır.

Maddelerin kombine edilerek kullanımı, saf olmayan maddelerdeki katkı bileşimleri, etki arttırmak için katılan striknin bazen ani ölümlere yol açar.

Madde bağımlılarının bu tür madde etkisi ile meydana gelen akut ya da geç komplikasyonlar sonucu ölümlerin postmortem tanısının konması gerekecektir.

MADDE BAĞIMLILARINDA KARŞILAŞILABİLECEK ÖLÜM NEDENLERİ;

1. Doğrudan maddenin kimyasal etkisi ile ortaya çıkan akut ya da kronik entoksikasyonlar,

2. Uzun süreli alımlara bağlı olarak gelişen sistemik hastalıklar ve komplikasyonları,

3. Madde alımı sırasında bulaşan enfeksiyonlar,

4. Madde alınmasına bağlı bilinç bozukluğu sırasında meydana gelen her türlü kazalar (travmalar, yangınlar, ilaç etkileşimleri v.b.),

5. Madde alımına bağlı kişilik değişiklikleri etkisiyle gerçekleşen olaylardır.

Bu tür olgularda mutlaka dikkatli bir tıbbi anamnez alınmalı, yukarda tanımlanan belirtileri saptamaya yönelik olarak otopsi yapılmalı, standart teknikle toksikolojik ve histopatolojik incelemeler için organ örnekleri alınmalıdır.

BAĞIMLILIĞIN SAPTANMASI

Bir kişinin madde kullanma alışkanlığının bağımlılık düzeyinde olup olmadığı, ve bu kişilerin ceza sorumluluklarının ve fiil ehliyetlerinin saptanması gerekebilir. Bağımlılık kriterleri, kitabın “Adli Psikiyatri” bölümünde anlatılmıştır.

ALKOL TAYİNİ

VE

ALKOL ENTOKSİKASYONLARINDA HEKİM YAKLAŞIMI

Alkoller, hidroksil gurubu içeren hidrokarbon bileşikleridir. Adli tıp açısından, önem taşıyan etil ve metil alkoldür.

ETİL ALKOL

Bira mayalarının şeker içeren maddelere enzimatik etkisiyle fermantasyon sonucu, veya distilasyon yöntemi ile elde edilir. Etil alkolün içki olarak kullanımı önemli adli tıp sorunları oluşturur. Fermantasyon yolu ile elde edilen bira hacimce %4-8, şarap % 9-14, distilasyon yöntemi ile elde edilen rakı, votka, cin, rom, brandy, viski gibi içecekler ise %35-45 oranında etil alkol içerirler.

EMİLİM VE METABOLİZMASI

İçkilerle alınan alkolün %20’ si mideden, geri kalan bölümü ise ince barsaklardan emilerek kana karışır. Midedeki emilim hızı ince barsaklara oranla daha yavaştır. Bu nedenle midenin boşalım süresini etkiliyen faktörler (kişinin emosyonel durumu, kullanılan ilaçlar, mide ameliyatları, midenin boş veya dolu olması), alkolün emilim hızını da etkiler. %10-20 alkol konsantrasyonu, emilimin en hızlı olduğu yoğunluktur.

Kan alkol seviyesi, kişisel faktörlere (cinsiyet, fiziksel yapı, tolerans), alınan alkolün miktar ve içim hızına, alkolün emilim ve karaciğerdeki yıkım hızına bağlı olarak farklılıklar gösterir.

Kana geçen alkol doku ve organlara, içerdikleri su ve kan oranında dağılır. Bu nedenle az su içeren kemik ve yağ dokusunda alkol konsantrasyonu çok düşüktür. Kandaki alkol konsantrasyonu 1 birim olarak kabul edilirse, bu yaklaşık bir değer olarak serumda ve spinal sıvıda 1. 15, idrar ve tükürük salgısında 1. 30, beyinde 0. 90, alveol havasında 0. 0005 birimdir.

Etil alkolün %90’ı karaciğerde, alkol dehidrogenaz enzimi aracılığı ile, önce asetaldehit ve asetik asit’e daha sonra da karbondioksit ve su aşamasına kadar yıkılır. Geri kalan alkolün %5-8 kadarı solunum ve idrar yolu ile değişime uğramadan, ihmal edilebilecek bir miktar ise ter ve feçes ile atılır. Tükürük ile atılan alkol tekrar yutulduğu için dikkate alınmayabilir.

Alkolün karaciğerdeki yıkılımı, emilimine oranla daha stabildir. Kan alkol düzeyindeki 1 saatlik düşüş, ortalama bir değer olarak erkeklerde 18 mg/100ml, kadınlarda 15 mg/100ml olmak üzere her iki cinste 10-25 mg/100ml arasında değişmektedir.

ALKOL TAYİNİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

Yaşayan kişilerde alkol tayininde kullanılan en pratik araç alkolometredir. Özellikle trafik kontrollerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemin fazla hassas olmadığı ve hata payının olduğu yönünde itirazlar olmasına karşın, yasal sınırın çok üstünde alkol alan sürücülerin belirlenmesinde yeterli bir yöntemdir. Kuşkusuz yasal sınıra yakın bir düzeyde alkol alınımı saptanmışsa, bu olgularda ayrıca kan analizinin de yapılması gerekir.

Alkol tayininde en doğru yöntem venöz kan analizidir. Kanın alınmasında ve tetkikin yapılacağı laboratuara gönderilmesinde dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır:

1- Venöz kan alınacak deri bölgesi, alkol ihtiva etmeyen bir solüsyon ile dezenfekte edilmeli.

2- Kan steril enjektörle, iki ayrı steril tüpe alınmalı (ikinci tüp, kontrol amaçlı kullanılabilir).

3- Kan analizi gecikecekse, fermantasyonu ve koagülasyonu engellemek için tüplere yeterli miktarda sırayla %1’lik sodium fluorid ve potassium oxalate ilave edilmeli, buzdolabı koşullarında saklanmalı.

4- Kan örnekleri uzak bir merkeze gönderilecekse, dökülmeyecek tarzda uygun kaplara konmalı, kapların üstü etiketlenerek, kanı alınan kişinin ismi, kanın alınış tarih ve saati, ilave edilen katkı maddelerinin isim ve miktarları yazılmalıdır.

Otopsi işlemi sırasında da alışılmış bir yöntem olarak kan örneği, kalp boşluklarından veya perikard açılıp temizlendikten sonra kalbe gelen büyük damarların kesilmesi ile perikard boşluğunu dolduran kandan alınmaktadır.

Otopsi işlemi geciken olgularda, gastrointestinal sistemden göğüs ve perikard boşluğuna pasif diffüzyonla alkol veya benzeri maddelerin geçebileceği, bu nedenle kan örneklerinin perifer venlerden alınmasının daha uygun olacağı belirtilmektedir. Çürümüş cesetlerde doğru sonuç elde edebilmek için, kan ile birlikte bakteri kontaminasyonunun nispeten daha düşük olduğu idrar, beyin-omurilik sıvısı ve vitreous humor (göz içi sıvısı) örneklerinin de alınması uygun bir yaklaşım olur.

KLİNİK MUAYENE METOTLARI VE BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Pratisyen hekim, en iyi alkol intoksikasyon teşhisini, klinik gözlemlerinden çıkarır. Fakat bu bulgular yasal çerçevede ve hukuk uygulamalarında her zaman objektif bulgular olarak kabul edilmez. Mahkemelerin asıl önem verdiği değer kan alkol konsantrasyonudur.

Muayene, anamnez alınması ile başlar. Daha önceden geçirilmiş bir hastalığı olup olmadığı, insülin, oral antidiyabetik, sedatif, antihistaminik, hipnotik, trankİlizan ve antiepileptik ilaçları kullanıp kullanmadığı sorulur. Sinir ve kas sisteminin bütünlüğünü gösteren koordinasyon (denge, yürüyüş, konuşma, yazı yazma) testleri ile ince ve kaba hareketlerdeki beceriler ve görme kabiliyetinde bozukluk gelişip gelişmediği değerlendirilir. Bu amaçla, düz çizgide yürüme, parmak testleri (parmak-burun, parmak-parmak testi), yerden küçük bir cismi alma, ceket düğmesini ilikleyip açma, benzeri testler uygulanabilir. Bu tür testlerdeki yetersizlik ve patolojik sonuçların, alkol intoksikasyonu dışında başka bir nedene bağlı olup olmadığının araştırılması gerekir. Bu nedenle, en az 15-20 dakika süren, sistemik bir muayenenin yapılması önemlidir.

Nistagmus, pupilla reaksiyonları, cildin sıcak, nemli ve kızarık olup olmadığı gibi bulgular da, muayene sırasında dikkate alınmakla birlikte fazla güvenilir olmadıkları, başka nedenlere de bağlı olarak da gelişebilecekleri göz önünde bulundurulmalıdır.

Beyne ulaşan alkol, santral sinir sistemi depresanı gibi etki eder. Başlangıçta muhakeme gibi yüksek fonksiyonlar etkilenir. Bunu kas koordinasyonunu içeren daha otonomik fonksiyonların etkilenmesi izler. Kan alkol konsantrasyonu ile, gelişen bulgu ve semptomlar arasında, genellikle bir korelasyon vardır. Ancak bu tüm olgular için geçerli olmayabilir. Aynı kan alkol konsantrasyonuna rağmen, farklı etkileşim söz konusu olabilir. Özellikle kronik alkolikler, gelişen tolerans nedeniyle çok yüksek kan alkol seviyelerinde dahi ciddi bulgu vermeyebilirler. Alışkanlığı olmayan kişilerde ise, beklenenden daha fazla bir reaksiyon gelişebilir.

Aşağıdaki şema, 100 ml kanda mg cinsinden belirli alkol konsantrasyonlarında beklenen semptom ve bulguları göstermektedir.

10-30 Hafif fizyolojik bozukluk.

30-50 Araba kullanma gibi kompleks hünerlerde bozukluk

50-70 Efora, kendine güvende artış, reaksiyon cevabında ve dikkatte bozulma, gülme, fazla konuşma ve duygusallaşma.

70-100 Reaksiyon cevabı, dikkat, görüş keskinliği, duyumsal- motor koordinasyon ve muhakeme gücünde artan bozulma.

100-150 Heceleri karıştırarak konuşma, kararsızlık, huzursuzluk.

150-200 Ataksi, belirgin sarhoşluk, mide bulantısı, sendeleyerek yürüme,
koordinasyon kaybı, uyuklamaya eğilim.

200-300 Letarji, kusma, uyuklama, koma riski.

300-350 Stupor veya koma, kusmuğun aspire edilme tehlikesi.

350 ve üstü Solunum merkezi paralizisi sonucu artan ölüm tehlikesi.

Ölüm, 350 mg/100ml’nin üstünde solunum merkezi paralizisi sonucu oluşabilirken, daha düşük dozlarda, şuur bulanıklığı veya uyuklama esnasında mide içeriğinin aspire edilmesi sonucu da gelişebilir.

Alkollü kişiler, düşme veya bir kaza sonucu öldürücü bir travmaya maruz kalabilirler ya da akarsu veya denize düşerek ölebilirler. Yanan sigara ile yatağa giren ve bir süre sonra uykuya dalan alkollü kişiler, çıkan yangın sonucu yanarak veya CO zehirlenmesi sonucu ölebilirler. Yangın, sendeleyerek yürüyen kişinin yanmakta olan ısıtıcılara çarpması sonucunda çıkmış olabilir. Alkollü sürücüler, hem kendi hem de başkalarının yaşamını tehlikeye sokan trafik kazalarına yol açabilirler. Saldırgan davranışlarda bulunarak, ciddi yaralanma veya ölümlere neden olabilirler.

OTOPSİ BULGULARI

Akut alkol entoksikasyonu, solunum merkezi paralizisi sonucu ölüme yol açmış ise, spesifik olmayan asfiksi bulguları dışında önemli bir bulgu bulunamaz. Yüksek bir kan alkol seviyesi olmadığı durumlarda, sekonder bronşlara kadar dolduran mide içeriğinin tespit edilmesi, ölümün muhtemel bir sebebi olarak kabul edilebilir. Kronik alkoliklerde organ patolojisi daha belirgin ve yaygındır. Başlıca bulgular, karaciğer, kalp, beyin ve pankreastadır. Alkol entoksikasyonu şüphesi veya iddiası olan olguların otopsilerinde, mutlaka histopatolojik inceleme için örnek alınması gerekir.

ALKOL KULLANIMIYLA İLGİLİ YASAL UYGULAMALAR

16.6.1985 tarih, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yönetmeliğin 110. maddesine göre;

Ticari taksi, dolmuş, minibüs, otobüs gibi yolcu taşıyan ve kamyon, çekici, TIR gibi yük taşıyan araç sürücüleri alkollü araç kullanamaz. Özel araç sürücüleri ise en fazla 0. 50 promil (50mg/100ml) alkol alabilirler.

Alkol kullanımı ile ilgili olarak TCK ve TMK’ nda yer alan diğer düzenlemeler “Adli Psikiyatri” bölüm başlığı altında ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

METİL ALKOL

Metil alkol (metanol) odun talaşının distile edilmesi ile elde edilir. Endüstride boya inceltici, teksir makine sıvısı, antifriz, cam temizleyici gibi maddelerin yapımında kullanılır.

ALINIMI, METABOLİZMASI, KLİNİK BULGULARI

Akut zehirlenmeler daha çok yanlışlıkla içki olarak kullanılması sonucu oluşurken, kronik zehirlenmeler, işyerlerinde buharının inhale edilmesi sonucu oluşur. Giysilere bol miktarda bulaşmış olan metil alkolün deri yolu ile alınması da mümkündür.

Kan yoluyla karaciğere gelen metil alkol önce, alkol dehidrogenaz enzim aracılığı ile yavaş olarak formaldehite ve takiben aldehit dehidrogenaz enzimi ile formik aside dönüştürülür. Bu dönüşüm etil alkole oranla 5-10 kere daha yavaş oluşur. Yavaş yıkılım, metil alkolün organizmada birikimine neden olur. İdrarla formik asid şeklinde atılır. Atılım, emilimi takiben 3-4 gün devam eder. Ayrıca akciğerlerde de elimine olur.

Metil alkolün, değişikliğe uğramadan zararsız ve sadece sarhoş edici bir etkisi var iken, in vivo dönüştüğü formik asid (format) yüksek toksisiteye sahiptir. 20 mg/dl nin üstündeki dozlar toksik kabul edilir, 40 mg/dl. üstü çok ciddi bozukluklara yol açarken, 80-100 mg/dl ik düzey genellikle sınır letal düzeyi olarak kabul edilir.

İlk 5 saatte sarhoşluk ve gastrit ön plandadır. 30 saatten sonra ciddi metabolik asidoz gelişir ve plazmanın bikarbonat miktarı düşerken, osmomalitesi yükselir. Metil alkol entoksikasyonunda rastlanan başlıca semptomlar, baş ağrısı, letarji, vertigo, kusma, bulanık görme veya ileri aşamada görmede tam kayıptır. Hiperpne, delirium, konvulsion gelişebilir ve tedavi edilmeyen olgularda konvulsif felç, koma ve ölüm görülür. Ölümün ilk 24 saat içinde görülmesi seyrek değildir. Fakat entoksikasyon septomları birkaç gün gecikmiş de olabilir, bu durumda daha sonraki seyir çok hızlı olur.

Metil alkol entoksikasyonunda tedavinin esasını, toksik metabolitlerine dönüşümünün engellenmesi, mevcut metabolik asidozun düzeltilmesi ve toksik metabolitlerinin vücuttan uzaklaştırılması oluşturur ki bu amaçla etanol verilir.

POSTMORTEM BULGULAR

Ölümle sonuçlanan olguların çoğunda, kan metil alkol düzeyi 150-300 mg/dl. gibi yüksek düzeylerde bulunmaktadır. Bu miktar letal doz sınırı olarak kabul edilen 80-100 mg. /dl. düzeyini oldukça geçmektedir. Toksik bulguların geç ortaya çıkması, özellikle içki amaçlı kullanımlarda metil alkolün aşırı dozda alımına yol açmaktadır.

Postmortem tetkiklerde akut entoksikasyonda asfiksi bulguları ön planda iken kronik entoksikasyonda merkezi sinir sistemi ve görme siniriyle ilgili bulgular ağırlıktadır. Histopatolojik tetkik için örnek alınması önemlidir.

Hiç yorum yok: